Gönderi

120 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
1 saatte okudu
Anadolu Kokulu Kadınlar
BİR KİTAP/ ANADOLU KOKULU KADINLAR Anadolu Kokulu Kadınlar, Dilek Tuna Memişoğlu'nun ilk öykü kitabıdır. Feridun Andaç'ın öykünün söz söz cümle cümle eleyerek dokuyarak kurduğunuz işçiliğini yaparsınız dediği öykülerden oluşmaktadır, Anadolu Kokulu Kadınlar öykü kitabı. On altı öyküde de bu durumu hissediyoruz. "Hiçbir şey göründüğü gibi değildir." İlk sayfada karşılaştığı bu cümleyle okur, bir aynanın içine girdiğini anlıyor. Tezer Özlü'nün Eski Bahçe ~Eski Sevgi öykü kitabında, "İçinde yaşadığım kent, bugüne değin içinde yaşamış olduğum tüm kentleri siliyor.(s.22) der. Dilek Tuna, "Anadolu Kokulu Kadınlar"ında da kenti olmayan kadınların hikâyelerini karşımıza çıkarmaktadır. Maden öyküsüyle, İçimizi acıtan bir maden hikâyesi okuyoruz. "Umudum sonsuz dilim doğada ezberimdeki tüm duaları geçiyorum bir bir duaların bir kalkan olsun bir bulut olsun gitsin onu sarsın sarmalısın, sağ salim alıp bana getirsin istiyorum."(s.13) Bu coğrafyada çok yakından tanıdığımız maden işçilerinin matemine ortak oluyoruz yazarla birlikte. Kulaklarımıza maden işçilerinin " İçerde tek can da kalsa zifiri karanlıkta bırakmayacağız. Kardeşlerimiz aydınlık yüzü görmeyene kadar geri dönmeyeceğiz," dedikleri geliyor aklımıza. Şifacı öyküsünde, Adını unutan bir gelinin hikâyesini okuyoruz. "İki yıl geçti, gelin her işi yapıyor ama yapamadığı tek şey bir çocuk."(s.17) Çocuk umudunu şifacısının çanağın içine okuduklarına bağlayan bu hikâyede yazar, okurunu kurgudan çok gerçek yaşamın içine çekmek istemiştir. Sadece Güzel Cümleler öyküsünde, Şiirsel anlatımın göze çarptığı bu öykü bana "Sait Faik Abasıyanık" okumalarımı hatırlattı. Beş yıllık evliliğini çantasını alıp evi terk ederek bitiren bir kadının hikâyesini okuyoruz. İronik bir dille anlatılan hikâyeyi anlatıcı kadın karakterimizden öğreniyoruz. Son dayağı yedikten sonra ,son kötü sözü duyduktan sonra da "Güzel cümleleri biriktire biriktire kafamdaki kötüleri silmişim demek. "(s.22) diyerek unutmak istiyor yaşadıklarını. Yazıyor geçmişi, dünü, bugünü. Hatırladıkları var. Okuyucu kadının zihnindekileri bilinç akışı tekniğini ustaca kullanan yazarının eliyle öğreniyor. Sarı Sıcak öyküsünde, Yazar bizi beyaz altının diyarına götürüyor. Geçimini pamuk toplayarak sağlayan bir kadının burnumuzda kokan otların yığınına bıraktığı bebeğe hayıflanıyoruz. "...sabah ezanıyla kalkıp güneşin altında akşam gün solana dek tarlada bahçede çalışınca yanık gibi kızarıyordu yüzü elleri kolları…"(s.30) Okuyucunun boğazında bir yumru bırakıyor bu satırlar. Bu coğrafyada kadın olmanın zorluğunu aklı uçup giden,bebeğini düşünen kadınların hikâyelerini okurken anlıyoruz. Otobüste öyküsünde, Yazar, okurunu bir otobüs yolculuğuna çıkarıyor. Karakteri bizden biri. Belki bizim aynamız yansıyan. İç sesimizi konuşturan. İş saatinde otobüsü dolduran yaşlılar,çocuğunu kucağına oturtmayıp koltuk işgal eden teyzeleri de tanıyoruz. Otobüste göz göze geldiğimiz birinin niyetini sorgularken anlıyoruz yanlış anlaşılmaları. "Gözlüğümü koltukta bıraktım galiba..."(s.37) Kendisine yer veren yolcudan insanların yakınlaşmalarının kırılan bir gözlükten ibaret olduğunu öğreniyoruz. Bulantı öyküsünde, Kısa akıcı cümlerle kurulmuş bir öyküyle daha karşılaşıyoruz. Okuru sıkmayan ağdalı cümleleriyle boğup yormayan bir hikâyenin içinde buluyoruz kendimizi. Güm güm gümleyen bir kapının ardındaki öfkeyle irkiliyoruz." Koca bir kaya var şimdi or kaldırmış İki eliyle tüm gücüyle üstüme atacak ben altında ezileceğim kanım akarak."diyor kadın anlatıcı. Nefes nefese okurken topraktan kendi kanını emen bir kadının ayağının altından kayan halıda başımız dönüyor. Hikâyenin rüya mı gerçek mi olduğunu karıştırıyoruz. Ninemin Mektubu öyküsünde, Ölen iki çocuktan yedi yıl sonra dünyaya gelen evde üstüne titrenilen bir torunla dilinde 'bismillah' zikiri elinde şehit kocasının mektubu Nazife ninenin hikâyesini bir solukta okuyoruz. " Yaprakların arasında harfleri Solmuş bir mektup da salınıp havalandı;koştum, tutamadım…(s.51) Hep Gülerdi öyküsünde, Sen ben onu hiç çirkin görmedim ki…(s.53) Geriye dönüş tekniğinin ustaca kullanıldığı bir park hikâyesinde sıra. Yazarın aynasında yansıttığı çocuğunu parka getiren adamın kanser hastası eşiyle olan anılarını bankta beraber oturduğu kadına anlatmasıyla kararıyor okura yansıyan ayna. "Ben onu hiç çirkin üzgün görmedim ki…"(s.58) Halı öyküsünde, Yazar,okuma hayalleri olan bir genç kızın titiz babasından gizlice hayallerinin peşinden gitme hikâyesini yansıtıyor aynasında. Ama halı tezgâhtarı olan kızın hayallerinin gidebileceği en uç noktada karışıyor okurun kafası. "...çok uygun bir kısmetin çıktı."(s.67) cümleleriyle sarsılsa da okur, Anadolu'da kenti olmayan kadın hikâyelerinden birini daha okumaya alışmıştır. Tercih öyküsünde, Masadan kaldırırken vücudumu masadan kaldırırken ruhumun tüm zerrelerini ortada bıraktım."(s.72) Öykünün son sayfasından aldığım bu bölümde aslında hayatta vazgeçtiklerimiz için pişman olmadığımızı anlıyoruz bazen. Bu da canın nasıl yandığının yansımasıdır. Kocasının başka kadınla el ele gören hamile bir kadın hikâyesini okuyoruz. Kısmet öyküsünde, Her mahallenin bir Fatma Abla'sı vardır. Kadın karakter yine yanı başımızda. En mutlu günümüzde de kara günümüzde de dostumuzdur Fatma Abla. "Kim sınava girecek olsa,kim evlenme çağına gelse,kimin kocasıyla arası açılsa, ilk gittiği yer Fatma Abla'nın derme çatma küçük evidir."(s.73) Bu hikâyede kendisine kısmet olmayan evliliğin gençlere duasını adayan Fatma Abla'yı bağrına basıyor okur. Aynı Hikâye öyküsünde, Bir kadının evine apar topar iteklenen Zehra'nın başına geleceklerden endişeli okur. "Sanki taze bir buket taze bir papatyayı asfalt yola savurup atar gibi kızı kolundan sertçe iteledi içeri doğru."(s.79) Yine çok tanıdık bir hikâye. Sosyal medyada başlayan arkadaşlığın sonunu düşünmeyen kızlara öğüt veren bir hikâyeyi konu oluyor yazar. Ama bu kez okur bir felaketle bitmeyen bu hikâyede ters köşe olmuyor. Bu dünyada iyi insanların da olduğunu gösterince derin bir nefes aldırıyor okuruna. Hayal öyküsünde, Kafasında oğlunun öldüğünü bitiremeyen gerçekle düş arasında gel gitleri olan bir annenin dramına kahve yudumlarken ortak oluyoruz." Biz evde iki kişiyiz ama dört kişiymis gibi yaşıyoruz abla."(s.93) İpek öyküsünde, Okul arkadaşı varlıklı bir ailenin kızı İpek'i yıllar sonra köşede büklüm dilenerek gören kadının şokunu yaşıyoruz. Nasıl olur? Bu kadarı da olmaz denilen bir hikâyeyi okumaya devam ediyoruz. Yazar, yine bir erkeğin hayatını karartan kadını çıkarıyor karşımıza. "Elimdeki papatyalarla geçiyorum o köşeden durup oturduğu yere bakıyorum,bir damla gözyaşım düşüyor papatyanın sarısına, evime doğru yol alıyorum sonra."(s.103) İpek'i arayan arkadaşıyla gözlerimiz sokaklarda kalıyor. El falı öyküsünde , "Sabah rüzgârı portakal ağaçlarına bir bir dolaşıp o güzel esintiyle birlikte sanki annesinin kokusunu da küçük pencereden içeriye doldurmuştu."(s.104) Çingene kadına el falına baktıran bir kadının iç sıkıntısını portakal ağacları arasındaki yürüyüşleri ve boynundaki kolyeyi çıkarmamasının hikâyesini okuyoruz. Bir gün aynı kolyenin yarısında takılı kalple gülümsüyoruz. Parktaki Bir Kadın öyküsünde Parkta aynı yerde aynı duruşuyla dikkat çeken bir kadının hikâyesini okuyoruz. Parkın bekçisinden öğreniyoruz ki kocasının parka oynarken kaçırdığı çocuğunu bekleyen kadının kulaklarımızda kalıyor canhıraş bağırtıları. Yazar Dilek Tuna Memişoğlu, “Bu Toprağın Sesi” de dahil olmak üzere TRT kanalları için program metinleri, senaryo yazarlığı yapmış biri kadın… Hatta bunların yanında Tömer Dil Öğretim Merkezi ve çeşitli Kamu kurumlarının yayın organlarında da senarist ve yapımcı olarak görev almış. Ve bir Anadolu gezgini… Seyahatlerindeki gözlemlerini, günümüz Anadolu kadınlarının yüzlerini, bakışlarını yani duygularını onaltı öyküyle anlatarak yazmış olduğu “Anadolu Kokulu Kadınlar” kitabıyla, okuyucularını Anadolu’da duygu dolu bir yolculuğa çıkarıyor. #DİLEKTUNAMEMİŞOĞLU #ANADOLUKOKULUKADINLAR
Anadolu Kokulu Kadınlar
Anadolu Kokulu KadınlarDilek Tuna Memişoğlu · Truva Yayınları · 202219 okunma
·
140 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.