Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

450 syf.
10/10 puan verdi
·
19 günde okudu
Bir şeye inanmayan insan başı boş bir avare , huzuru bulamayan bir divanedir..
Köklerinden yaratıcıya bağlı olan insanlığın, o kökü koparıp atma teşebbüsüyle tarih boyunca çektiği sancıları, devinimleri, buldum dediği anda daha bir derine batması durumunu güzelce analiz eden bir eser. En dahilerin arayışlarında yollarını hakikate çıkaramamaları sonucunda trajik bir psikolojik bozulmaya kadar vardıkları olmuş neticede. ".. trajik nefsî çöküntü" diyor yazar bunun için. ".. kitapsız, Kur'an'sız, rehbersiz arayış, ne yazık ki Nietzsche gibi bir dehayı, 45 yaşında ölünceye kadar hiç çıkamayacağı bir psikoza kadar sürüklemiştir." Nietzsche'nin yazılarında doğu insanının aşinası olduğu kadim hikmetler dizisinin havası hissediliyormuş.. Sayısız örnekleri, talihsiz nice sonuçları olmuş bu durumun. İnanç bir ihtiyaç insan için. Bir şeye inanmayan insan başı boş bir avare , huzuru bulamayan bir divanedir diyor kısaca. Sevgi üstünden söylenmiş çok güzel bir şiir var bizde: "İnsan sevmeli: Bâzen bir insanı, Yahut bir ağacı, Ya da kanadı kırık bir kuşu.. Zaten sevmezse insan, İnsan mı olur?" Sevmezse insan, bu dünyanın dönemeçlerinden hangi dayanakla dönecek; Aynı şekilde inanmazsa insan, ruhunda ki o açığı kapatmazsa nasıl yaşamaya güç bulacak.. "İnsanoğlunun bir değerler bütününe, hayat felsefesine ihtiyacı var (...) Gün ışığına, minerallere, sevgiye ihtiyacı olduğu kadar (..)" (Maslow, 1968) Cevabı bulamayanların ızdırabıyla, hakikat pınarından içenlerin huzurunu karşılaştırmalı sunumu hakkıyla tefekkür imkanı veriyor insana. Doğunun ve batının düşünürleri arasında bunca benzerliğin olması devasa bir farklılıkla aralarında uçurum gibi bir derinliğe dönüşüyor: "ilahî rabıtanın olmaması..". İnsanoğlunun cüzi aklına güvenerek, giderek maddi dünyaya egemen olmasıyla "Tanrısız tanrılaşma" dönemine girildi. Tanrısından uzaklaşan ama kopamayan ruh kendi felaketini başlatmış oldu. İçinde yaşadığımız tüketim toplumunun bünyede yarattığı ciddi tahribatın etkilerini de bir çok eserde görmüşüzdür. Bu eserde de "..giderek daha karanlık ve kaygı verici bir âlemle karşılaşarak varoluş özgürlüğümüzü yitiriyoruz" diyerek durumun vehametini gözler önüne sermiş. Ama görebilmek herkesin harcı değil.. Fazlaca ele geçirildik ve şikayet edecek istekte yok. Durumdan memnun gibiyiz. Bu halimizde bir tür uyuşturulma hali imiş. Kendini hakkıyla meşgul edemeyen insanı layıkıyla meşgul edecek bir dünyaya ipin ucunu kaptırmamalı dersini güzelce aldım tekrardan. Çünkü insan değişik bilinç halleri arasında sürekli seyahat eder. Yapısı gereği yerinde duramaz. Huzur ikliminde yüzdürme yoluna gidilmezse, karanlık girdaplara düşmesi kaçınılmaz olacak sonucuna vardım. Mükemmel değil, eksiği vardır muhtemelen. Felsefe - psikoloji konusunun aşinası sayılmam. Terimleri okuyup geçtiğim an unutuyorum. Kendi çapım kadar anladığım ölçüde faydalı ve güzel buldum. Yazar bu kitabı Mevlana'dan esintilerle doldurmuş, kitaba adını bile Hz. Mevlânâ vermiş: "Ey insan-ı kâmil! O senin muazzam varlığın, belki dokuz yüz kattır; dibi, kıyısı olmayan bir denizdir." Bilinç halleri, bilinçdışının gölge sakinleri, psikolojik iniş çıkışlar, arayışlar, batışlar.. kat kat olan insanın içini hem bilimsel pencereden hemde tasavvufi - Sufi gözüyle ele alışı bazı yerlerde eksik ve kapalı gelsede bana, sevdiğim tarafları baskın geldi. Dibi, kıyısı olmayan benlik denizinde boğulmayarak salimen karaya ulaşmamız dileğiyle, keyifli okumalar..
Dokuz Yüz Katlı İnsan
Dokuz Yüz Katlı İnsanMustafa Merter · Kaknüs Yayınları · 2007914 okunma
··
523 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.