‘Yaşarken ölüm’den mustarip genç adam, kedisinin bedenine girmek isterken dört bin yıl geçiren bir kadın, ikizi ölünce kendisi ölmüş gibi düşünmeye başlayan bir kardeş, gözlerini çullukların oyduğu üç adam, mezarına bir demet gül götürmeye çalışan biri ve Macondo’da yağmuru izleyen Isabel.. Birbirinden enteresan karakterler ve büyülü gerçekliğin bazen kucağında, bazen dizinin dibinde oturan öyküler..Ki bunlardan "Çullukların gecesi" için Márquez’in, "yüzyıllık yalnızlık'a değişmem” dediği yazıyor arka kapakta. Flaş flaş!
Marquez bu öyküleri 19-27 yaşları arasında yazmış. Öykülerin hemen hepsindeki dinamizm acaba bundan mı diye düşünmeden edemiyor insan. Su gibi akan, ölüm gibi durağan bir kavrama bile hareket kazandıran bir anlatım var.
Ama o yaşlarda bile biz akıllı hayvanların yanlışlar ve saçmalıklarla dolu dünyasına düşen su damlalarına uzun uzun bakıyormuş işte. Düğümler, dokular ve minnacık dünyalardan oluşan bedenimizle kurduğumuz ilişkiye kafa yoruyormuş. “Dünyanın paslanmış ve yağlanmamış ekseninde dönerken çıkardığı kadim gıcırtı”ları dinliyormuş. Ve, “Rüyalar renkli midir?” diye soruyormuş. Be adam!
Keyifle okunsun, ki garanti..