Gönderi

606 syf.
·
Puan vermedi
Niyet ettim kendi içime bir yolculuk yapmaya!
Öz Terapi
Öz Terapi
"Orada bir merdiven var Her zaman orada o merdiven Masumca asılı Geminin kenarına yakın Aşağıya iniyorum. Batığı incelemeye geldim. Verilen hasarı görmeye Ve ortalığa saçılmış hazineleri.." Adrienne Rich (1984) 'Batık Gemiye Dalmak' şiirinden... Öz Terapi: İnsanın özünü iyileştirme süreci, kendisi ile empati kurabilme mücadelesi, kendinle temas... Peki empati bize neyi ifade ediyordu? İçselleştirme mi (diğerinin duygusunu "içselleştirmek" uygun bir durum mu ve artırıyorum gerekli mi, yapılabilir mi, yapılırsa sağlıklı olur mu?), özdeşim mi, eş duyum mu (içinde olmak), içe alım mı ... ya da kendi duygularından bir kaçış mı? Kendi duygularıma izin vermemenin bir bedeli mi? "Duyarlı bir insan" olmamın sonucu mu? Bir başkasının ne hissettiğini, hissetmek mümkün olabilir miydi? Eş duyum nasıl olacaktı? İki farklı insan aynı şeyi aynı şekilde yaşayabilir miydi? Empati, sadece karşımızdakinin neler hissettiğine ilişkin "kendi algımız" mıydı? Bilişsel süreç olarak onun neler yaşadığına ilişkin bir "kavrayış" mı? Aynı duyguların -sanki oymuş gibi- yaşandığı bir psikolojik süreç mi? Prof. Dr. Engin Geçtan Hoca'nın "Empatinin ne olduğunu bugüne kadar anlamış değilim," demekle gayet haklı olsa gerek! Karşımızdakinin ne yaşadığını, ne hissettiğini, nasıl ve neden öyle hissettiğini anlamaya çalışıyoruz. O halde empati; diğerinin yaşadıklarına ilişkin bizim algımız oluyor ancak bu algıyı "ön yargısız" yapabilmek... Diğer bir ifade ile kendi bakış açımızdan çıkıp onun bakış açısından görmeye çalışmak... Yalom'un ifade ettiği gibi; "diğerinin penceresinden bakmak". Kendi penceremizdeki görüntünün farkında olarak, onun penceresinden nasıl göründüğüne bakmak... Benim yaşadığım, empatik olmaktan öte bir şey, karşımdakinin duygularını anlamaktan öte bir şey; onun duyguları beni ele geçiriyor! Sınırlarımı çizemiyorum ve bu yüzden diğerinin duygularını geçirgen bir şekilde içime alıyorum. Empati değil özdeşim kuruyorum; sanki ben, o oluyorum ve belki de onun yaşadığından daha yoğun bir şekilde yaşıyorum onun duygularını. Bu duygular beni "esir" alıyor sanki; kendi beden kıtamı bir başkası işgal ediyor. Böylece başkalarının acıları, beklentileri bedenimi kaplıyor; bedenim onları arşivleyip saklıyor ve kendi acılarıma yer kalmıyor! Belki de istediğim bu; kendi acılarımdan kaçmak! Diyerek kendi içsel yolculuğuna doğru yola çıkan yazarımız Prof. Dr. Binnur Yeşilyaprak aynı zamanda bu kitabın kendisine, kendi yaşadıklarına, yaşama, insanlara, dünyaya karşı bir meydan okuma olduğunu yazar. "Geçmişim, varoluşumdur," diyen Sartre'nin sözünün tutarlılığını ispat edercesine. Gelecek ya geçmişe mahkum olmayacaksa? Sonrasında da itiraf eder; bu meydan okumanın kendisine bir tokat gibi geleceğini bilemediğini sadece kendisi ile yüzleşebilmek için çıktığı bu yolculukta insanı, yaşamı, dünyayı biraz daha anlayabilmek olduğunu amacının. Ne demişti Stefan Zweig; "Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık! Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar." Yaşamın anlamını arayarak geçirdiğimiz ömür yolculuğun bir sonu var mı bilinmez ama yazarımız huzursuzluğun içinden geçerek huzura ulaşma umudu barındıran, bilinçten bilinçaltına giden yolculuğunda bir o kadar cesur, hazır ve kararlı. Bir insanın hayat dönemlerini içeren samimiyet ve yaşanmışlıklar barındıran cümlelerden oluşmakta, adeta hayatın bir film şeridi gibi geçtiği bu seyirde verilecek molalarda sık sık kendi yaşamınızı sorgulayarak gözyaşlarına, heyecan ve mutluluklara, beklentilere, hayallere, başarılara, özgürlüklere, prangalara, ilişkilere, eğitim ve kariyer serüvenine, toplumsal ve kişisel darbe girişimlerine, değiştiremeyeceğimiz şeylerle birlikte yaşamasını öğrenmeye varıncaya kadar rastlayacağınız birçok sokağa kendinizi hazırlamanızı öneririm. Bu yaşanmışlıklar ardında notlar aldığım bazı bölümleri ekleyerek yazımı bitirmek isterim. -Çocukluk Anıları. Yazarımızın yaşamış olduğu ilk ve devam eden diğer çocukluk travmaları... "Dünya güvenilmez bir yer!" -İlkokul Yılları. Bizden beklentileri ile bizi yönetmelerine izin verdiğimiz ve çaresizce yüklendiğimiz sorumluluklar... "Eğer hayallerinin gerçekleşmesi başkalarına bağlı ise hayal kırıklığına uğramayı göze almalısın; başkaları sayesinde kendimiz olabileceğimiz gerçeğini unutmayarak." -Ortaokul Yılları. Taşıyamacağı hangi yükler vardı ki sırtında ölümü seçmişti? -Babamın İhaneti. "İnsan, bir trajedidir. Gerçek, sizi güçlü kılacak." Dostoyevski. -Mezuniyet ve Mesleğe Adım Atış. Kafka'nın Milena'ya yazdığı bir mektupta dediği gibi "hiç durmadan bir kayaya çivi çakmakla görevlendirilmiş gibiyim ve üstelik çivi de, onu çakan da benim." -Geleceğe Yönelik Hedefler. "... Sen dedi, şu denizin dibindeki balıklara benziyorsun. Onlar kadar çaresizsin. Hem birileri seni oradan çekip çıkarsın istiyorsun, hem kaçıyorsun yanına yaklaşmaya çalışan herkesten. Korkuyorsun! Bunu inkar edeceksin. Hatta en çok korktuğunu inkar edeceksin. Boğulmaktan yorulmadın mı? Ne kadar saklayabilirsin kahkahaların arkasındaki özlemlerini?" Sabahattin Ali. -Uyanış: Ayrışmak ve Yeniden Bütünleşmek. "Kimse benden bir şey beklemesin! Yapmak zorunda olduğum sorumluluklarım olmasın! Kimse nerede olduğumu ne yaptığımı bilmesin. Sadece kendimle baş başa olayım ve sadece kendimden sorumlu! Kimseye açıklama yapmak zorunda hissetmeyeyim. Beni bağlayan bütün bağları koparayım. Özgür... Özgür! Özgür..." Oysa ben kendimi bulmak istiyordum! .... İyi okumalar. İyileştirici okumalar. (:
Öz Terapi
Öz TerapiBinnur Yeşilyaprak · Nobel Kültür · 2021102 okunma
··
72 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.