Gönderi

Bu kitabın başında, aşk ruhların asıl kendi yüce âlemlerinde birleşmesidir diye belirttiğim düşünceyle buradaki söylediklerimin çeliştiğini söylemeye kalkmasın birisi; ya da öyle sanmasın. Tam aksine bunlar daha da pekiştiriyor. Hepimiz biliyoruz ki bu fâni alemde ruh birtakım örtülerle kaplı, ârazlarla sarılmış ve yeryüzüne ait doğal içgüdülerle kuşatılmıştır. Bütün bunlar ruhun pek çok niteliğini gizler ve yukarıda sözü edilen zor birliği sağlamaksızın, bu durumlar ruhu köstekler ve ayakbağı olurlar. Ancak bu düşüncenin gerçekleşmesini, ruhun oraya uygun ve elverişli bir duruma gelip hazır olduğunda ve kendisine sevilecek nesne ya da kişideki ortak özelliklerle kendisinin gizli yanlarının ortaya çıkmasından, kendisine uyan ve benzeyen yönlerin tanıtılmasından sonra umut edebiliriz. İşte o zaman, hiç engelsiz gerçek birliktelik sağlanmış olacaktır. Ama ilk anda meydana gelen, bütünüyle fiziksel hayranlık ve görünenin ötesinde geçemeyen dış güzelliğe kapılma gibi bazı nedenlere gelince, bunların tümü, tam anlamıyla cinsel arzunun saklı sırrıdır. Ama cinsel arzunun ötesinde bir arzu olursa ve bu arzu o sınırı aşarsa, bu öteye geçme işinde ruhun ve doğal içgüdülerin de katıldığı manevi birleşme meydana gelirse, o zaman buna aşk denir. İki kişiyi sevdiklerini, iki ayrı bireye bütünüyle değişik tutkular beslediklerini ileri süren kişilerin yanılgıları buradan kaynaklanıyor. Oysa onların duydukları duygu, sözünü ettiğimiz cinsel istekten başka bir şey değildir. Bu da gerçek anlamda değil de, mecazi anlamda aşk diye adlandırılır. Gerçek anlamıyla seven kişiye gelince, tutkusu kendisini o denli sarar ki maddî ve manevî hiçbir çıkarını düşünmeye bile zaman bulamaz. Çok kuvvetli bir nedenle, elbette boş vakitlerin tümünü ikinci bir sevgiliye ayıramayacaktır. Onunla nasıl uğraşacaktır? _____ UZUN GÖRÜŞMELER SONUCU SEVENLER
Sayfa 115 - insan yayınları
31 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.