Batı uygarlığından olmayan, onun hükmünden ulusal bir çaba ile kurtulan ve fakat bu uygarlığa arka çevirmeyen, onu kendi yapısında gerçekleştirmek azminde olan toplumların şartlarının zorunladığı bir görüştür. Bu, ideolojik bir yorumlama değil, olayların kendilerinin açıkça gösterdiği bir şeydir. İdeolojik açılardan önemli olan nokta şudur: Bu görüşün yol açtığı ekonomik kalkınma programında ve ulusal kalkınma siyasetlerinde hangi ekonomik ve toplumsal doktrinlerle yürüneceği bilimsel meseledir. Bunda en çok başarı gösteren toplumlar, ulusal varlığını ve bütünlüğünü din, ırk, dil axrımları, derebeylik, aşiretçilik, saltanat, hilafet vesaire gibi ortaçağ kalıntısı kuvvetlerin temsil ettiği ulusal dokuya aykırı davalardan en çok kurtulmuş olan, bu sayede çağdaş uygarlığa özge ekonomik ve politik doktrinlere milli olmak veya olmamak damgalarını vurmadan yer verebilen toplumlar olmuştur. Bizde ekonomik doktrinlerin başarı kazanama
masında, dejenere edilişinde, ille milli olma kaygılarına düşülmesinde veya bunların milliyet düşmanlığı damgalarını yemelerinde ırkçılık, Turancılık, şeriatçılık, halifecilik, toprak ağalığı ve derebeylik gibi geri kalmışlığın alametleri olan kuvvetlerin toplumda hala hüküm sürmesi birinci derecede rol oynamıştır. Bu rol bugün de devam etmektedir.