Canan Tan Kendi deyimiyle İzmir'e âşık bir Adem kızı. 1951 yılında Ankara'da doğan, tek çocuk olan Tan, basın - yayın yönetmenliğini istemesine rağmen ailesinin isteği üzerine Ankara Üniversitesi'nde eczacılık okur. Eczacılık okuması yazar olmasını biraz geciktirse de engelleyemez. Okulu biter bitmez evlenip Diyarbakır'a gelin gider. Oradan etkilenip Piraye romanını kaleme alır. Bir röportajında "Diyarbakır'a gitmeseydim
En Son Yürekler Ölür kitaplarını yazamazdım." der.
Hayatının bir bölümünde İzmir gazetesinde köşe yazarlığı yapmıştır. "Yazar olunmaz, yazar doğulur." düşüncesindedir. İlkokuldan beri yazmaya ve okumaya meraklıdır çünkü. Benim okuduğum kitaplarda da hep hayat mücadelesi veren insanları baz alır eserlerinde. Bu mücadeleyi veren herkesin; kadın-erkek, genç-yaşlı, küçük-büyük demeden hepsinin sesi olmak için yazar.
En başta da belirttiğim üzere o bir "İzmir'e Âşık Bir Adem Kızı"dır. Diyarbakır'a, Bursa'ya belki daha nicelerine de aşıktır lakin İzmir onun bir başkadır. İzmir'i sevdiğini şöyle açıklamak ister:
Sen gönlümün sultanısın, en güzel aşk destanısın
Âşıkların cananısın, İzmir seni seviyorum
Beyaz ince gerdanınla, yedi veren toprağınla
O sımsıcak insanınla İzmir seni seviyorum
Işıl ışıl, şuhsun, şensin, güzellerden en güzelsin
Gönlüm senle neşelensin, İzmir seni seviyorum
Kucak kucak ilhamlarla, şiir dolu şarkılarla
Yaşattığın sevdalarla, İzmir seni seviyorum
Şu an incelemesini de okuduğunuz İster Mor İster Mavi kitabıyla da "1996 Aziz Nesin Gülmece Öykü Ödülü" kazanarak Türkiye'de mizah öyküleri yazan ilk kadın yazar olmuştur. Ve daha birçok ödüle imza atmıştır. Şöyle birkaç tanesini yazayım:
︎︎Hürriyet gazetesinin Senaryo Yarışması'nda Birincilik Ödülü
︎︎Rıfat Ilgaz Gülmece Öykü Yarışması'nda Birincilik Ödülü
︎︎İzmir Büyükşehir Belediyesi Çocuk Romanları Öyküsü
︎︎Uzun Metrajlı Film Öyküsü Dalında Birincilik Ödülü
︎︎...
...
Kitapta en beğendiğim öyküsü "İki Ayaklı Hayvanlar" oldu. Hayvanlardan insanlara yazılan öykülerden oluşuyor. İncelemeyi de en son kısmı ile kapatmak isterim:
"Güvercin bu bildiriyi gagasıyla kavradı; götürdü, İnsanlar Ormanı'nın panosuna gagaladı. Ne yazık ki, rüzgara kapılıp uçtu gitti beyaz kağıtçık... Ve insanlar, böyle bir Hayvan Bildirisi'nin varlığından bile haberdar olamadılar. Bu yüzden de, onların kendileri için düşündüklerini, hayvan olmaktan duydukları gurur ve mutluluğu hiç, ama hiç öğrenemediler. Eğer okumuş olsalardı, belki de ortak bir noktada buluşacaklardı hayvanlarla... Ve beraberce yayımlayacakları bildiri -muhtemelen- şöyle olacaktı:
"Ayaklar ölçü değil
Değer hükümlerinde...
Dört ayaklı hayvanlar
İnsanlık erdeminde,
Çift ayaklı hayvanlar
İnsan görünümünde..."
Canan Tan'ın kitapları akıcı ama hep bir çizgide ilerliyor gibi. Cümleler sanki tekrarlardan oluşuyor. Sadece gezi yazıları yazsa çok daha başarılı olabilir, kitaplarında geçen şehirleri çok güzel anlatıyor çünkü. Hiç kitap okumayanlara kitapları sevdirecek bir yazar olduğunu da belirtmeden geçmeyeyim özellikle Piraye :)) Emeğine sağlık güzel bir inceleme olmuş, Canan Tan ile yollarımı
İz kitaplarındaki kadın karakterler hep aynı. Güçlü, kimseye boyun eğmeyen, dediğim dedik insanlardan oluşuyor. Ben de seninle aynı fikirdeyim bu konuda :) sanırım ben de gezi yazılarını daha okuyamadım. Aaa evet onu ben de okumuştum. Hemen eklemeye koşayım 🏃🏻♀️.d ve beğenmemiştim doğrusu. Yorumun için çoook teşekkür ederim. Keyifli okumalar o zaman 💃🏻