Gönderi

Maskeli balo...
Paris’te seyrettiğim bir müzikli oyun: “Mösyö Karnaval.” Aznavour’un yazdığı şarkılarda “Yaşam karnavaldır” diyordu Guetary. Eğlenmek, gülmek gerek, boş vermek gerek diyordu… Kendi yaşantılarımı düşündüm. Bulunduğum çevreleri, işyerlerini, tanıdığım insanları… Boş verebilseydim, aldırmaz olsaydım, üzülecek yerde gülseydim!.. Ama yapamadım, anlamamıştım yaşamın bir maskeli balo olduğunu. İnsanların her gün, her an suratlarına yeni, değişik maskeler taktıklarını. İnsanların tek yüzlü olmadığını. En yakınından en uzağına kadar… Kendime çeşitli maskeler hazırlamalıymışım!.. Boy boy renk renk… Yerine göre kullanmalıymışım. Çıkarıma göre… Güleç, kızgın, memnun, üzüntülü, acımaklı, mağrur, perişan, dalkavuk, aşağılık… Hepsinin bir yeri bir zamanı vardı. Olmadı, yapamadım. Hep kendi yüzümü taşıdım. Binbir maske kullanan insanlar arasında maskesiz biri yaşayabilir miydi, dayanabilir miydi?.. Derken bir şiir hatırıma geliyor… Behçet Necatigil’in “Maskeli Balo”su… Şu şairler, her şeyi düşünmüşler bizden önce. Duymuşlar, yazmışlar… Kaç yıl önce yayınlamış bu şiiri Necatigil? Bugün, şu şarkının beni sürüklediği yaşam düşlerini o yıllarca önce duymuş, yazmış… “Siz yine o maskeli balodan döndünüz – Ben bu ismi verdim hayata – Duracak haliniz yok ayakta – Soyunup dökününüz – Siz kurtoğlu kurtsunuz – Bir ben biliyorum sizi – Bir ben görüyorum kuzu postuna girdiğinizi – Bravo, yine nasıl da yutturdunuz.”
·
228 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.