Ne zaman kendini kendine tanımlamaya kalkışsa hep o noktaya geldiğinde kavrayışının yetersiz kaldığı, sözcüklerle doldurmanın hiçbir yarar sağlamayacağı bir boşluk, bir oyuk, bir karanlık hep kalırdı. Sözcükler öğütülüyor, boşluksa kalıyordu. Onunki, içinde hep eksik bir şey kalan bir öyküydü. Yanlış bir öyküydü, hep yanlış olmuştu.