Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

%48 (41/85)
10/10 puan verdi
Delifişek (Doidao) için duygusal bir değerlendirme
José Mauro de Vasconcelos
José Mauro de Vasconcelos
, bir dizi kitap boyunca hep aynı kişinin yaşamını anlatıyor: Zé... Zezé... Zéca... Gum... Kahramanın adı değişse de kitapların hepsinde aynı kişiyi görüyor,
Şeker Portakalı
Şeker Portakalı
nda onun çocukluğundan başlayarak,
Güneşi Uyandıralım
Güneşi Uyandıralım
da delikanlılığını, Delifişek te ilkgençlik yıllarını, daha sonra olgunluk çağını, gerileme dönemini ve yaşlılığını izliyoruz. Böylece bu unutulmaz kişinin yaşamına girerek, onun kendi kişiliğini keşfetmesine, günlük yaşantısında başından geçen ufak tefek serüvenlere, kendi kendisiyle hesaplaşmasına ve kaderini aramasına tanık oluyoruz. Öte yandan, kahramanımızın kişiliğinde yazarın kendisinden pek çok şey var çünkü Zezé nin yaşamını anlatan bu kitaplar yazarın özgeçmişinden pek çok şey almış. Zezé de, onun yaratıcısı da yoksul ailelerden geliyorlar, her ikisinde de yerli kanı var; ikisi de ana babalarından alınıp yabancı bir ortamda ve sevgiden yoksun koşullarda yaşamak zorunda bırakılmışlar. Her ikisi de tıp fakültesinin ikinci sınıfından ayrılarak eğitimlerini yarım bırakmışlar ve içlerinde uzaklara gitme arzusu filizlenmiş. José Mauro de Vasconcelos un oradan oraya dolaşmakla geçen yaşamında, uzaklara yolculuklar, türlü uğraşlar ve olaylar, biraz da rasgele, birbirini izler ve dövüş başına 100 cruzeiro nun, zor bir yaşam açlık arasındaki sınırı çizdiği zamanlarda tüysıklet antrenörlüğü yaptığı o ilk işinden başlamak üzere yıllar geçip gider. Vasconcelos, söyleşilerde sorulduğunda bu yaşamöyküsünü kendisi de anlatırken, türlü işler yaptığı onca dolaşma sırasında, bir yazar için şart olan hayatı bir çırak gibi öğrenme dönemini yaşadığını söyler. Daha sonra, burslu olarak gittiği İspanya deneyimi gelir; kendini akademik yaşama vermeye fazlasıyla gönülsüz ve Avrupa yı dolaşmaya fazlasıyla hevesli hisseden Vasconcelos un bu bursu, buna dayanacak gücü bulduğu o bir haftadan sonra uzatılmış olsa gerek. Daha sonra da Villas-Boas kardeşlerle birlikte yaşadığı o unutulmaz deneyim süresince Araguaia bölgesinin göbeğinde nehirleri dolaşarak çevrenin düşmanca koşullarını tanıması ve hep yerliler uğruna savaşım vermesi. Ancak, yazarın oluşumu tamamlanırken, insan olarak kişiliği de oluşmaktadır, çünkü Vasconcelos ta bu ikisi birleşir ve yazar bireyden ayrılamaz. Bu da onun Graciliano Ramos ile José Lins do Rego yu yeğlemesinin nedenini oluşturur. Vasconcelos, yazı yazma yöntemini bize şöyle anlatır: “Kitaplarımı birkaç gün içinde yazıverdiğim doğrudur. Ama buna karşılık fikirlerimi olgunlaştırıncaya kadar yıllarca üstünde düşünür taşınırım. Hep daktiloyla yazar, her bir bölümü hiç durmaksızın yazıp bitiririm; yazdıklarımı ancak bitirdiğim zaman okurum. Gece gündüz, saat kaç olursa olsun yazarım. Yazı yazarken sanki transa geçerim. Ancak parmaklarım acımaya başladığı zaman bırakırım tuşlara vurmayı, o zaman anlarım ne kadar çok çalıştığımı. Çalışmak mı dedim? Ne düşüncemi ne de duygularımı iyi anlatabildim: Yazı yazmak, öyküler anlatmak, yaşanmış olayları nakletmek, tanıdığım çocukların anılarına dalmak benim için çalışmak demek değildir. Kendi kendime verdiğim bir armağandır bu. Delifişek, José Mauro de Vasconcelos un delikanlılık, ilk gençlik dönemini anlatıyor; bunu roman türünde anlatıyor olsa da, yaşamının Natal kentinde geçen yıllarıyla ilgili bir itirafname olduğu anlaşılıyor bu kitabın. Zé, Mauro nun bu yapıt için duyduğu sevginin nedenini buna mı bağlamak gerek bilemiyorum. Kitabını İspanyolcaya çevirmem için bana yolladığı zaman şöyle demişti: Bütün kitaplarımın içinde bana en yakın olanlardan biridir bu ve gönül rahatlığıyla itiraf edeyim ki İspanyolca olarak basılmasını en çok istediğim de yine bu kitabımdır.” Kitabın, önemli olaylar içermeyen yalın anlatımı içinde bütün ağırlık, psikolojik yönüne verilmiş. Yazar, büyük bir ustalıkla ya da yarattığı kişilerin derinine inerek, karakterlerinin karmaşıklığı içinde onları yakından izliyor, onları ve yazar kendisini, insan olarak bütün çıplaklıklarıyla ve zaaflarıyla ortaya koyuyor; hayattaki başarılarını gösterip başarısızlıklarını kabulleniyor. Vasconcelos un öteki kitaplarındaki gibi bunda da ana tema, sevecenlik arayışı ve insanoğlunun hayal kurma hakkından vazgeçmemek için yaptığı kaçamakların idealleştirilmesi. Bu kez, öteki kitaplarında kişilik verecek kadar önemsediği doğaya, aynı derecede yer vermiyor. Ve kitaplarının hepsinde yaptığı gibi, insan olarak bütün öteki insanlarla dayanışma içinde olduğunu gösteriyor. Romancı, yarattığı kişiliği ele alıp onun öyküsünü anlattığı zaman, okuyucusuyla arasında derin bir iletişim kuruluyor. Yazar burada Şeker Portakalı ndaki şiirsel anlatımdan biraz uzaklaşıp daha gerçekçi; insanın hayat mücadelesinin katı gerçeğini daha özümsemiş bir yol çizse de yine okuyucusunun aklından çok, duygularına yöneliyor. Ona göre, ruhsal bir davranışı ve ahlaki bir amacı ortaya koyan bir kitabın dokunulmazlığı vardır; her iki öğe de var olduğu zaman, bütün geri kalanlar, bazen edebî bir bahaneyle yazılmış bir konu, bir öykü, bir olay olmaktan öteye gidemez. Vasconcelos un öyküsünde de bu davranış ve bu amaç ortaya çıkar, bazen alaylı bir tümceyle, bazen bir sıfatın kırıcı sertliğiyle ki bu, kimi zaman Tanrı ya bir hakaret, kimi zaman da ona karşı açık bir başkaldırı olabilir bazen de önemli bir paragraf boyunca süren ya da melankolik bir ayrıntıda kendini gösteren tanımlanamaz bir gülümsemeyle. Ama her defasında, kahramanlarını yaratıp yönlendirdiği o sımsıcak insancıllık belli eder kendini; toplumdaki huzursuzlukları, yapıtlarına belirli bir toplumsal eleştiri getirip başkalarını sömüren grupları yargılayacak biçimde gözlemler. Somut bir örnek vermek gerekirse yerli sorunu, onu sürekli kaygılandıran konulardan biridir. Ama bu demek değildir ki yazar, kendini yargıç yerine koyup bir yargıya varsın: O, gerçekçi bir konumdadır, bu yüzden de inandırıcıdır; insanı düşünmeye iter, toplumsal oyunun belirli uyumsuzluklarına dikkati çeker, heyecanlandırıcı bir tutkuya kapılmadan yerli haklarını savunur. İşte o zaman somut bir ahlaki amaca vararak eskiden anlamı olmayan ya da var oldukları halde değer verilmeyen şeyler için yeni bir duyarlılık ister. Eski oyuna yeni kurallar : ülkenin yerli halkının hakkını araması, herkese eşit hak. Delifişek teki doku, toplumsal değil ruhsaldır; burada söz konusu olan, bireyin hakkını araması, birinci ve en önemli hakkı olan özgürlüğünün tanınmasıdır. Sevme özgürlüğü, seçme özgürlüğü, kabul etmeme özgürlüğü, hayatını yaşama özgürlüğü, başkalarının istediği değil kendi istediği geleceği seçme özgürlüğü. Burada esas olan, amacını belirlemek ya da elde etmek için Vasconcelos un okuyucu önünde uysal bir davranış içine girmemesidir; o sadece gerçeği ve çözüm yollarını ortaya koymaktadır. Kendine göre bir devrimcidir, çünkü düşünce biçimine, önyargılara ve ahlak kurallarına değişiklikler getirmek ister. Devrimci olmanın iki yolu vardır; Vasconcelos gibi barışçı bir devrimci için tek yol, insanları sevmektir. İşte Delifişek te işlenen ana tema budur. Bunun insan- Vasconcelos u en fazla kaygılandıran konu olduğunu düşünürsek, onun en sevdiği kitabının bu olmasına da şaşmamak gerek. Bu kitabın sayfalarında onun militan yönü, kardeşleri olarak gördüğü insanların hakları için her zaman ve her alanda savaşması yer alıyor. Böylelikle bu roman, insanlıkla dayanışma halindeki bir insan ile bunun gerektirdiği görevlerin bilincinde olan bir yazar ın, vicdanları yönlendiren ve biçimlendiren sesi haline geliyor. -HEYDEE M. JOFRE BARROS
Delifişek
DelifişekJosé Mauro de Vasconcelos · Can Yayınları · 202127,5bin okunma
·
47 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.