Ay gibi parlayan Yusuf Mısır’a köle diye getirilmiş, pazarda satılacaktı. Herkes ona bir paha biçiyor, âşıkları sıraya girmiş müşteri yazılıyordu. Kimisi sandık sandık mücevher, kimisi çuval çuval misk, kimisi top top kumaş hazırlıyorlardı. Rayiç yükselmiş, fiyat arttıkça artmıştı. Tam o sırada yüzündeki çizgilerden bütün ruhunun haritası okunabilen iki büklüm bir ninecik
korkak adımlarla kalabalığa yaklaştı. Heyecandan sesi titriyordu:
“Bana yol açın. Yusuf’u almak istiyorum! Sakın beni unutmayın, mezatta pey süreceğim, bana yol açın!”
Muhafızlardan biri önünü kesti:
“İlahi nine; asillerden ve zenginlerden bunca âşığı varken Yusuf’u neyle alacak mezat terazisinin kefesine ne koyacaksın?” Ninecik elini kuşağına attı:
“İşte bir kelep size; tam 99.999 ilmek, yaşlı gözlerimin emeği!..