Gönderi

Klasik Eser
Pierre Bayard’ın “Okumadığımız Kitaplar Hakkında Nasıl Konuşuruz?” adlı denemesi aym mizah damarından beslenir. Bu eserde bizi okuma konusunda ikiyüzlü olmaya iten nedenleri analiz eder. Bize sorulduğunda sohbetin dışında kalmamak için çocuksu bir korkuyla blöf yapar, neredeyse yalan söylediğimizin farkında olmadan evet deriz, hiç elimize almadığımız o kitabı okuduğumuzu söyleriz. Bayard, birine âşık olmuşsak o kişiyle yakınlaşmak için hoşlandığı kitapları okumuşuz gibi yaptığımızı söyler. Yalan söylediğimizde geri dönüşü yoktur: Kendimizi bilmediğimiz metinler hakkında konuşmaya zorlar, başkalarının o metinler hakkındaki fikirlerine tutunmaya çaIşırız. Klasikler söz konusu olduğunda bu tür bir sahtekârlığı sürdürmek daha kolaydır çünkü bir şekilde bize tanıdık gelirler. Hayatımıza doğrudan girmemiş olsalar bile arka plan gürültüsü olarak oradadırlar, atmosferde varlıklarını hissettirirler. Kolektif bir kütüphanenin bir parçasıdırlar. Koordinatlarını bilirsek bu bataklıktan çıkmayı öte başarırız.yandan klasikler, yine İtalo Calvino'nun sözleriyle, ne denli kulaktan dolma bilgilerle bildiğimizi sanırsak, gerçekten okuduğumuzda o denli özgün, umulmadık ve yeniliklerle dolu bulduğumuz kitaplardır. Söyleyecekleri şeyleri söylemeyi asla bitirmezler. Tabii bu, onları okuyanları etkilediklerinde ve aydınlattıklarında olur. Bu metinleri uzun tehlike dönemlerinde birer muskaymış gibi koruyanlar zoraki okurlar değil onlara sevdalananlardır. Klasikler zamana meydan okumada son derece başarılıdırlar. sosyal medyanın ultra-modern diliyle konuşursak, güçleri —veya Romalıların mal varlığı sayım zihniyetiyle "servetleri"— takipçi sayılarına göre ölçülür. Yazıldıkları tarihten yüz, iki yüz, iki bin yıl sonra yeni okurlar kazanmayı sürdürürler. Kişisel zevklerdeki, zihniyetlerdeki, siyasi fikirlerdeki farklılıklar, devrimler, değişen zamanlar, yeni nesillerin kayıtsızlığı onları etkilemez. Ve insanın yolunu kaybetmesinin çok kolay olduğu bu yolculukta etkiledikleri diğer yazarların evrenine girebilmemizi sağlarlar. Dünyadaki tiyatro sahnelerine çıkmayı sürdürürler; sinema diline uyarlanır, televizyonda yayınlanırlar; hatta ciltlerinden ve mürekkeplerinden arınıp hafiflemiş bir şekilde internette boy gösterirler. Her yeni ifade biçimi -reklam, manga, rap, bilgisayar oyunları— klasikleri benimseyip kendisine uyarlar. En eski klasiklerin zamana meydan okuyarak günümüze ulaşmaşının arkasında neredeyse göz ardı edilen, muhteşem bir hikâye vardır: Kelimelerin kırılgan mirasını tutkularıyla korumayı başarmış olan isimsiz insanların hikâyesi; bu kitaplara karşı gizemli sadakatlerinin hikâyesi... Bereketli Hilal adi verilen bölgede —Mezopotamya ve Mısır'da— yazıyı icat eden ilk uygarlıkların metinleri, hatta dilleri asırlar geçtikçe Unutulurken veya en iyi ihtimalle uzun asırlar sonra yeniden deşifre edilirken, İlyada ve Odysseia hiçbir zaman okursuz kalmamıştır. Yunanistan'da başlayan aktarım ve tercüme Zinciri asla kopmamış ve bu metinleri hatırlama ve yeni nesillere İletme olasılığını zamanın, mesafelerin ve sınırların ötesine taşıyarak canlı tutmayı başarmıştır. Biz okurlar bugün her şey aceleyle yapılırken yavaş ritüellerimizi koruduğumuz için kendimizi yalnız hissediyor olabiliriz. Ancak arkamızda uzun bir soyağacı var ve birbirimizi tanımasak da hepimizin harika bir kurtarma misyonunun kahramanları olduğumuzu unutmamalıyız.
Sayfa 421Kitabı okudu
·
43 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.