Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

248 syf.
·
Puan vermedi
·
17 günde okudu
Sevgiden Öte Süreklii Ölüm
En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim :Eğer imkanım olursa bu kitabı muska kadar küçültüp boynuma asmak isterdim. Öyle ki hep hatırlamak için hep yanımda olsun. Hatırladıkça Marquez 'in büyüsü hep benimle olsun. O ladar ki eğer bir hikaye aklımdan silinirse ve ben bu unutmuşluğu fark edecek olursam çok üzülürüm. Çünkü bu kitap adeta bir okul. Ben bu okula erken mi başladım bilmiyorum ama bu kitabı okuduktan sonra bir okur olarak seviye atladığım hissettim. Yazarları tanımanın en güzel yollarından birinin onların hikayelerini okumak olduğunu bilirdim de bu bilgiyle hiç bu kadar hakkaten öyle dediğimi hatırlamıyorum. Her bir hikayesin de Marquez bir şeyler deniyor, cümlede, her kelimede. Her karakterde bir şeyleri anlatma derdi var. Bir okur olarak ne kadar kendimi verebilirsem o kadar farklı bakabildiğimi fark ettim hikayelere. Tabi bilmiyorum yazar kadar bakabildim mi? Kitap Marquez in tam bir labaratuatı olmuş. Gabo tüm sihirlerini denemiş ortaya büyülü gerçekçi bir iş çıkmış. Ben artık Marquez kıvrık hunilerin içinde yeşil sıvıların buharını tüttüğü masanın arkasında sihir yaparken hayal ediyorum. Ve olmazsa olmaz, şu ana kadar okuduğum her kitabında hissettiğim o bizim kültüre, bizim toplumun ruhuna yakınlık hissi. O toplumdaki batıllıklar, o tuhaf inanışların toplumda yer bulması, insanların absürt de olsa sırf gelenek diye bazı tabular karşı gelmemesi hep bizden şeyler. Tam da bu yüzden toplumun içinde bu batıllıklar olumca aslında bizim gerçek dünyada yaşadığımız büyülü gerçekçi değil mi? Kendi toplumumuz şöyle bir dönüp bakarsak insanlarımızın batıl inançları günlük hayatlarına koyduğu yerde, onlara uyarak dikkat ederek yaşadığı durumda büyülü gerçekçiliğin yeri zaten var. Bu yüzden Marquez 'in ve bize dönersek Yaşar Kemal' in anlattıklarını fantastik kitaplarla karıştırmayalım,bunlar toplumun içinden sağılıp gelen gerçekler. En hoşuma giden durumlardan biri de tanıdık karakterlerin ara ara ziyeret etmesi. Başka romanlarından, kşatpataki başka hikayelerden karakter, yerler hikayeye dahil oluyor ve insan uzun süredir görüşemediği tanıdık bir dostuna rastlamış gibi oluyor. Onunla sessizce bir selamlaşıyor, belki sadece bakışlarıyla yapıyor bunu. Sonra hikayesini okumaya devam ediyor. İkisi de bunun böyle olması gerektiğini biliyor. Ve inanılmaz uzunluktaki Marquez cümleleri. Bazen tekrar tekrar geri dönme ihtiyacı hissediyorsunuz ama bu insanı sinir eden cinsten değil, keyifle kaldığınız yere dönüyorsunuz. Tabi ki de söylemesek olmaz. Bu hikayelerin isimleri ne kadar güzel böyle ya. Şiir gibi hepsi, ayrı bir güzellik. Tek tek bile insan bir yere yazmak istiyor. Yaz duvara seyret! Şimdi kitapta geçen bazı hikayelere geçmek istiyorum 1)Nabo Melekleri Bekleten Zenci : Bu hikayedeki bu o karışıklığın hikaye sonunda yerli yerine oturması okur olarak bana müthiş keyif verdi. Bu karışıklığı ince geçişlerle farklı anlatıcalara anlatımı aktararak sağlıyor Marquez, okuru adeta bir karmakarışık bir pazar yerine atıyor Gabo, orada her türlü insan var. Sonra bizi oradaki canının istediği insanın kafasına sokuyor, biz de olayı biraz onlar gibi görüyoruz. Ancak bumlar yğne hikaye sonunda anlaşılıyor çünkü anlatım biraz bulmaca gibi, keyfi de burada gizli. 2)Isabel 'in Macondo' da Yağmuru İzlerken Kendisiyle Konuşması : Bu hikayedeki kaybolmuşluk hissi, o varla yok arasılık hissi beni mest etti. O kadar ki insan bir an ben şu an o hikayeyi mi oluyorum, böyle bir hikaye var mı diye bir psikolojiye bile girebilir. Kitapta karakter bir şeyler yaşıyor, belki yaşadı belki yaşamadı bunun biraz da okurun yorumuma bırakıldığı bir hikaye. Yaratılan müthiş kasvetli bir ortam ve u kasvetliliğin karşı konulmaz çekiciliği. Isabel 'le birlikte o evde olma arzusu. Belki de oradaydır, Marquez bizi oraya koymuştur. 3)Hanım Ana' nın Cenaze Töreni :Şu ana kadar beni en çok içine çeken hikayelerden biriydi. Tam Marquez gibi bir hikayeydi. Uzun cümlelerin satırlar almadığı, bir sürü karakterin olduğu, inanılmaz ama bir o kadar gerçekçi tasvürlerin olduğu kendi içinde acılarıyla kendini sevdiren bir büyülü dünyaydı burası. Bu yer tabiki Macondo. Başka romanlarından, hikayelerinden karakterlerin gelip selam çaktığı görünce, bir görünüp konuşup gittiğini görünce ya da onlar hakkında şöyle bir bahsedikdiğini görünce sanki biz okur selamlaşıyor gibi oluyoruz, sanki onların hakkında biz konuşuyor biz dedikodu yapıyor gibi oluyoruz. O kadar ki tekrar okumak isteyeceğim bir hikayeydi. 4)Mucizeler Satıcısı İyi Blacaman : Çok uzun cümlelerin olduğu bir hikayeydi. Bu hikayeyi de içinde bana ilgi çekici gelen intikam şeklinden dolayı bahsediyorum. Sonu biraz da intikam hikayesine dönüşen cinsten. Kötü Blacaman 'ın eziyetlerine maruz kalan - hatta işkence demek daha doğru - sonradan İyi Blacaman olarak anılacak olan bu kişi falcı olabilmek için kötü Blacaman'ın ya ında onun yardımcılığı I yaparken kariyerinde düşüşte olan kötü Blacaman tarafından işkencelere maruz kalır ve bu işkence sonunda ölüleri diriltme yeteneğine kavuşur ve kötü Blacaman öldüğünde ise onu bir tabuta koyup gömer ve o u toprak altında mezarında diriltir, öldükçe yine diriltir. 5)Salı Öğle Üzeri : Bu hikayede ilk sayfada olan "gazete kağıdına sarılı çiçek demeti" geçmesi dikkatini çekti. Bunu düşünmek hoşuma gitti. Belki de hikayenin o atmosferine girebilmek de alakalıdır bu yüzden ben sadee o gazete kağıdına sarılı çiçek demetinden daha hikayenin başlarında geçmesine rağmen hikayenin sonuna geldiğimde hikayeyi ta oradan gördüğümü fark ettim. Gabo da bunu istemiş belli ki. Ben hikayenin sonuna geldiğim de şaşırarak o gazete kağıdına sarılı çiçek demetinü düşünürken Marquez'in tebessüm eden hali eminim bir yerlerden beni seyrediyordu. 6)Boğularak ölenlerin en yakışıklısı :Burada köyün kadınları boğulmuş adamı öyle yakışıklı biliyorlar ki hepsi (yaşlı olan hariç, o da ona Stefan ismini veriyor, çünkü böyle bir yüz ancak Stefan olabilir diyor) herkes boğulan adama tutkuyla, arzuyla bakıyor. En tuhaf olan ise köyün erkekleri boğulan adamın komşu köylerden mi acaba diye soruşturmaya gidip ve adamın o köylerden olmadığını öğrenip geri geldiklerinde, kadınlar çok seviniyor, çünkü boğulan adam onlarındır. Kadınlar boğulan adamı bir şekilde kaybetmek, alınmasını istemiyorlar. Bu da garip bir psikoloji.Hasan Ali Toptaş 'ın, büyük kağıtlara bastırıp odamın duvarına asmak istiyorum dediği hikayeden bir kesit. Hikayenin adı' Boğularak Ölenlerin En Yakışıklısı '. Kitapta Gabo' nın büyülü gerçekçi evreni fazlasıyla var. Bunu yanında hikayenin teknik olarak iskeleti çok hoş işlenmiş durumda. Hikaye boğularak ölen bu adama yazılmış bir ağıt gibi. Hanım Ana'nın Cenaze Töreni hikayesinde ki gibi bu hikayede adeta bir yağlı boya resmi izlemek gibi. Marquez sanki bu hikayeyi tablosuna çizmiş, bize de resim üzerinde bak şur şu oluyrı, burda bu var diye gösteriyor. Hiçbir pürüz yok, çok yumuşak, kalpte kelebekler uçuşarak, biraz buruk bir ruhta dudakta biraz tebessüm bırakarak bitiyor hikaye. İçte burukluk var ama bu üzüntüye karşı iyi bir şeyler yapmanın da mutluluğu, bir gönül rahatlığı var. Bir güzeller güzeli insanın anısını yaşatmanın iç ferahlığı var. Bu hikayeyi benim ikinci okuyuşum, ilk okuyuşumda bu kadar etkilenmemiştim. Marquez okumanın en güzel yanı da bu sanırım, her okuyuşta daha da güzel gelmesi. Bunu film izlerken, şarkı dinlerken yaşamayız hatta tam tersine olur gittikçe ama edebiyat ve iyi yazarlar konusunda durum böyle değil. Hikaye beni oldukça etkiledi. Boğularak ölen bir adamın bir adada kıyıya vurması, adadaki kadınların bu adamı arzuyla beğenmesi, ona hayran olması... Köydeki yaşlı kadının onun yüzüne bakarak, böyle bir yüzün adı ancak Stefan olabilir demesi.. Kadınların boğulan adamın çevre köylerden olmadığını kocalarına öğrendiklerinde boğulan adamın artık kendilerine kalmanın sevincini yaşamaları, boğulan adama köyden anne baba, kardeş dayı seçmeleri, adamım defin işlemleri sırasında defini geciktirmek için türlü işler uydurmaları hepsi toplumsal davranış olarak çok farklıydı ama yine de tüm bunlar anlaşılabilirdi.Köydekilerin Stefan'ın anısını yaşatmak için artık duvar kirişlerinş, karyoları daha sağlam yapmaları, kapımgirişlwrüni daha yüksek yapmaları (bunlar Stefan'ın çok iri olmasından) hep hoş bir tebessüm bırakıyordu. Özellikle en son kısımda gemi kaptanın 'o yerlerden birinde Setfan' ın köyü var ' demesi oldukça hoştu. Tüm bu anlarımlar Marquez haiyesinin teknik matematiği içinde harika yerlerde kendine yer buluyor. 7)Hayalet Geminin Son Seferi :Bu öyküde Marquez adeta kendi üslubuyla şovunu yapıyor. Hiç nokta kullanmadan betimlemeleri, benzetmeleri o hiç duymadığımız haliyle mükemmel tariflerini yapıyor. Okurlar için kısaca Marquez nedirin bir cevabı bu öykü 8)Sevgiden Aşırı Hep Bir Ölüm : Bu hikaye ise teknik yönünden Kırmız Pazartesi gibi. Hikayenün sonunu biliyoruz. Ama enteresan bir şekilde sonunu bildiğimiz durum bizi acayip merakta bırakıyor. İnsanı ilk cümleden çeken hikayelerden biriydi bu. 9)Saf Yürekli Erendira :Burada Marquez anlatımla bizi öyle bir büyülüyor ki hikayedeki Ulyses 'in Erendira' ya olan aşkı nasıl apansızsa, ondan başka bir şey görünüyorsa okur da Marquez 'den başka bir şey görmüyor. Ancak biz de Ulyses' in gerçeklerin duvarına çarptığı gibi onunla birlikte çarpıyoruz. Marquez biraz da bu demek. Anlatımda gördüğümüz pespembe dünya öyle sürüp gitmiyor, bize masal anlatmıyor Marquez. Anlatımı yla büyüleniyor okur ama bu sürüp gitmiyor, gerçeğin kucağına illaki düşüyoruz. Düşünce anlıyoruz işte bunun masallar diyarı olmadığını ve yüzünde acıyla karışık tatlı bir tebessüm oluyor. Tüm bunlarla anlatımın en çok dikkatimi çektiği öykü olmuştu. Fotoğrafçının vurulma anı, Erendira 'nın sırasında bekleyen insan kuyruğunun' omurgasını insanların oluşturduğu de bir yılan' a benzwtikmeai, kötü şeylerden önce olan rüzgar, sarsıntı leitmotivleri gibi her şey müthişti. Erendira'ının en son Ulyses 'i kışkırtnasında insanın uğruna her şeyi yapabileceği kişinin deliler gibi aşık olduğu insandan başkası olmadığının örneğini görüyoruz. Bu hep de böyle, dünya kurulduğundan beri dünya da hep aynı olan bir şey varsa o da birinin birine duyableği saf teniz aşk ve bu aşkın da o kişinin aklını başından alıp her şeye karşı durabilecek bir insan yaratması. Her şeyiyle birliye ele alındığında olağanüatü bir kitaptı. Bir hikayeyi diğerine üstün tutamıyorum. Hepsine ayrı ayrı özen göstermiş Gabriel Garcia Marquez. Ayırca bu kşatbı benim elime geçiş hikayesi de çok ilginçtir, o da bu kitaba yakışırdı zaten.
Sevgiden Öte Sürekli Ölüm
Sevgiden Öte Sürekli Ölüm
İyi Kalpli Erendira
İyi Kalpli Erendira
Hanım Ana'nın Cenaze Töreni
Hanım Ana'nın Cenaze Töreni
Kırmızı Pazartesi
Kırmızı Pazartesi
Gabriel Garcia Marquez
Gabriel Garcia Marquez
Yaşar Kemal
Yaşar Kemal
Hasan Ali Toptaş
Hasan Ali Toptaş
Sevgiden Öte Sürekli Ölüm
Sevgiden Öte Sürekli ÖlümGabriel Garcia Marquez · Cem Yayınevi · 1990270 okunma
·
547 görüntüleme
Okan Karakaya okurunun profil resmi
Etkileyici bir analiz dostum, kalemine sağlık. Kitabı hemen not aldım 👏🏻👌🏻
Oğuz okurunun profil resmi
Çok sağol kardo, bunları duymak çok güzel 😊👍🏻
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.