Ortaçağda sanatçıyla zanaatçı arasında gücendirici hiçbir katego-
rik ayrım söz konusu olmadığı gibi, sanat eserlerinin üretiminde kes-
kin bir toplumsal cinsiyet ayrımı da yoktu. Sadece erkekler ya da
sadece kadınlar tarafından icra edilen iş ya da sanat sayısı çok azdı.
Bunun nedenlerinden biri, üretimin önemli bir kısmının dinsel tarikat-
ların bünyesinde yapılıyor olmasıydı. Hem kadınların hem de erkekle-
rin ait olduğu dinsel kurumlar, dinsel şiirler ve müziklerin yanında
yaldızlı el yazmaları ve titizlikle işlenmiş nakış işleri de üretiyorlardı.
Dünyevi içerikli üretime gelince; aile atölyelerinde kadınlar da erkek-
lerle birlikte resim yapıyor, kumaş dokuyor, oymacılık yapıyor ve dikiş
dikiyorlardı. Bu durum mutlu bir kırsal yaşamdan kaynaklanan bir
tür eşitlik olduğunu akla getirmesin; çünkü, aynen daha sonraları ol-
duğu gibi, o zamanlarda da hukukta, statüde ve ücrette kadınlara
karşı bir ayrımcılık vardı. Bununla birlikte, sonraki yüzyıllarda kadın-
ların eve hapsedilmesinde önemli bir rol oynayan kamusal ile özel
arasındaki genel ayrım henüz ortalarda yoktu. Ortaçağda kadın usta-
lar ayakkabıcı, fırıncı, silahçı, kuyumcu, ressam ve nakkaş olmakla
kalmıyor aynı zamanda genellikle loncalara da giriyorlardı. Loncala-
ra girişleri çoğunlukla kocaları sayesinde oluyor ama bazen de kendi
adlarına (îemmes soles) yazılıyorlardı. Kocaları ölen kadın ustalar ai-
le atölyesini devam ettirme ve çırak yetiştirme hakkına sahiplerdi.
Kimi yerlerde kadınlar belli zanaat alanlarım kontrollerine alacak
noktaya ulaşıyorlar (örneğin Paris’te ipek imalatçılığında) ve bazı ka-
dınlar da başkalarının ürünlerini alıp satarak başarılı girişimciler ha-
line geliyorlardı.
Sayfa 61