Gönderi

Paldır Küldür
Bu bilinen dünya üzerinde yaşayanların bilmedikleri bir başka dünya daha varmış. O bilinmeyen başka dünyanın altı kıtası ile, o altı kıtada yaşayanların bilmedikleri bir de yedinci kıtada yaşayanların, o kıta içinde bilmedikleri bir memleket varmış. İşte bu bilinmeyen dünyanın, bilinmeyen kıtasındaki bilinmeyen memleketin bilinmeyen insanları, bilinmeyen bir zamandanberi kendi kendilerine yaşar dururlarmış. Günün birinde bilinen bu dünyadan bitakım adamlar, o bilinmeyen dünyadaki bilinmeyen kıtanın bilinmeyen memleketine gitmişler. Orada yaşayanlara şöyle demişler: -Ey bilinmeyen dünyanın bilinmeyen kıtasının bilinmeyen memleketinin bilinmeyenzamandanberi yaşayan bilinmeyen insanları! Bizler, bilinen dünyanın bilinen kıtasındaki bilinen memleketin bilinen zamanındanberi bilinen insanlarıyız. Görüyoruz ki sizler çok geri kalmışsınız. Nasıl olup bu kadar geri kaldığınıza çok şaştık. Bilinmeyen dünyanın bilinmeyen kıtasının bilinmeyen memleketinin bilinmeyen insanları bu sözlere çok kızıp, - Hayır, demişler, biz geri kalmış bir memleket değiliz. Bilinen dünyadan gelenler, -Geri kalmamış olduğunuz nerden belli?., diye sormuşlar. - Biz, demişler, hayvan avlıyoruz, balık avlıyoruz. Bilinen dünyadan gelenler de, -Beşbin yıl önceki insanlar da balık avlıyorlardı... demiş. Bilinmeyen insanlar, - Ama, demişler, biz hayvancılık da yapıyoruz. Koyun sürülerimiz var, inek besliyoruz. Süt sağıyoruz. Yoğurt yapıyoruz. Bilinen insanlar, - Dörtbin yıl önce yaşayanlar da bu söylediklerinizi yapıyorlardı, demişler, Bilinmeyen dünyanın bilinmeyen insanları, -Ama, demişler, biz tarım da yapıyoruz. Ekip biçiyoruz. Ekin yetiştiriyoruz, çiftçilik yapıyoruz. Bilinen dünyanın insanları, - Bu dedikleriniz de üçbin yıldanberi yapılmaktadır. Bilinmeyen dünyanın insanları, - Biz, demişler, pamuk da yetiştiriyoruz. Tütün de ekiyoruz. Pancar da dikiyoruz. Fındık da topluyoruz. Bilinen insanlar, - Bütün bunlar ikibin yıldanberi yapılagelmekte olan işlerdir... demişler. İşte o zaman, bilinmeyen dünyanın bilinmeyen kıtasının bilinmeyen memleketinin bilinmeyen insanlarını bir telaştır almış. Birbirlerine, -Yoksa biz sahiden geri kalmış, gelişmemiş bir memleket miyiz?., diye sormuşlar. Kendi sorularına yine kendileri şöyle cevap vermişler: - Besbelli öyle olacağız. Bilinen dünyanın insanlarına, - Peki, ne yapalım da gelişelim? Gelişmek için ne yapmak gereklidir?., diye sormuşlar. Bilinen dünyanın bilinen kıtasının bilinen memleketinin bilinen insanları da, - Gelin, bizim memleketimize bakın. Biz ne yapmışsak siz de öyle yapın. Bizim ne yaparak geliştiğimizi görün!., demişler. Bu sözlere akılları yatmış. Bilinmeyen dünyanın bilinmeyen kıtasının bilinmeyen memleketinin bilinmeyen insanları, bilinen dünyanın bilinen kıtasındaki bilinen memleketlerine gitmişler, oralarda bilinen insanların neler yaptıklarına iyice bakıp onları öğrenmişler. Sonra kendi memleketlerine dönmüşler. İlk dönenler, -Biz anladık, demişler, onlarda makine var... İkinci gelenler, - Neden ilerlediklerini öğrendik, makine yapmışlar da ondan... demişler. Bilinen dünyadan gelenlerin hepsi de böyle söylüyorlarmış: -Makine... - Gelişmemiz için makine yapmalıyız... - Makine yapmazsak ilerleyemeyiz. Bu düşüncede hepsi birlik olunca, - Öyleyse biz de makine yapalım... demişler. Memleketin heryanına tellallar çıkartıp bağırtmışlar: - Bilinen dünyadaki makineleri görenler, makine yapmasını bilenler gelsinler. Memleketimizde makine yapılacaktır! O memleketin dört biyanında makineyi gören, bilen ne kadar insan varsa hepsi toplanmışlar. Onlara, - Her ne isterseniz emrinizde, her ne dilerseniz hazır. Yeter ki makine yapın da memleketimiz gelişsin... demişler. Makine yapılmaya başlanmış. Yapılmış, yapılmış, yıllarca çalıştıktan sonra makineyi yapanlar, yaptıkları makineye uzaktan yakından, yandan, önden, arkadan, üstten iyice bakıp, - Acaba oldu mu?., diye birbirlerine sormuşlar. Bilinen dünyanın bilinen kıtasındaki bilinen memleketinde makineleri görmüş olanlar, - Olmuş, olmuş... Tıpkı oralarda gördüğümüz makinelere benziyor işte... demişler. Bundan sonra bütün memlekete, - Makine yapıldı, filan günü açılış töreni var, herkes gelsin, yaptığımız makineyi görsün... diye ilan etmişler. Yer yerinden oynamış. Herkes makineyi görmeye gelmiş. O memleketin büyüklerinden biri, -Artık makinemizi de yaptık, bundan sonra gelişeceğiz... demiş. Bilinen dünyadaki makineleri görenlerden biri, - Bu, demiş, makine olmaya makine ama, bana bir eksiği varmış gibi geliyor. Benim bilinen dünyanın bilinen memleketlerinde gördüğüm makinelerin, aklımda kaldığına göre, çarkları vardı. Bunun çarkları yok. - Evet, evet, demişler, çok doğru. Gördüğümüz makinelerin çarkları da vardı. Bunun yok. Hemen buna çarklar da yapılsın. Bu emir üzerine işçiler, ustalar çalışmaya başlamışlar. Bisürü çarklar yapıp, kurdukları makinenin orasına burasına yerleştirmişler. Ama çarkları az bulup daha da çoğaltmışlar. Böylece makine koskocaman bişey olmuş. Yeniden çalışmaya başlanmış. Küçüklü büyüklü miller yapıp makinenin orasına burasına, boş buldukları yerlerine yerleştirmişler. Yıllarca yapılan miller eklene eklene makine öyle büyümüş ki, kurulduğu şehre sığmaz olmuş. Bu iş bitince toplar atılıp makinenin tamamlandığı ilan edilmiş. Memleket halkı bayram yaparak makineyi görmeye gelmiş. Büyüklerden biri, - Hah, demiş, makine işte böyle olur. Hem de çok büyük bir makine yaptık. Aralarından biri, - Makine güzel olmaya güzel ama, demiş, bana bu makinelerin bir eksiği varmış gibi geliyor. Bizim gördüğümüz makinelerin silindiri yok muydu? Öbürleri, - Evet, evet, demişler, iyi ki hatırlattın. Az kalsın silindirsiz makine yapacaktık da, boşu boşuna gelişeceğiz diye bekleyip duracaktık. Hemen bu makineye silindirler yapılsın. Başlamışlar silindirler yapmaya. Yıllar yılı silindir yapıp makineye takmışlar. Makine de büyümüş büyümüş, o memleketin üçte birini kaplamış, ama sonunda her görenin, "Aman ne güzel," dediği büyük bir makine olmuş. O memleketin yaşlısı, genci, hastası, sağlamı, çocuğu, büyüğü makineyi görmeye gelmiş. Memleketin büyükleri, - Çok güzel! demişler, çok... Makine dediğin işte böyle olur. Ama içlerinden biri, -Acaba ben yanlış mı hatırlıyorum, demiş, benim aklımda kaldığına göre, bizim gördüğümüz makinelerde kazan, ocak gibi şeyler de vardı. Büyüklerden biri, -Yaa, sahi, demiş, ben de demindenberi bu makinenin bir eksiği var ama acaba nedir? diye düşünüp duruyordum. Öyle ya, buna kazanlar, ocaklar da ister. Hiç kazansız, ocaksız makine olur mu? Hemen buna kazan, ocak, pota yapılsın. "Başüstüne," deyip işe koyulmuşlar. Kazanlar yapmışlar, ocaklar, kazanlar... Yıllarca çalıştıktan sonra makinenin heryeri, heryanı kazan, ocak dolunca, - Kazan, ocak koyacak yer kalmadı, herhalde artık olmuştur... diye büyüklere haber vermişler. Yine halk sevinç içinde toplanmış. Alkışlar arasında gelen memleketin büyükleri makineyi görünce, - Hah, demişler, işte makine diye buna denir. Artık gelişmememiz için hiçbir neden kalmadı. Makine de oldu. Ordan biri, -Size bu makinede bişey eksikmiş gibi gelmiyor mu? demiş, bizim gördüğümüz makinelerin kasnak diye bişeyleri vardı. Hani bunun kasnakları? Bunu duyan öbürleri, - Hay Allah iyiliğini versin, demişler, yahu azkalsın unutacaktık da kasnaksız makine yapacaktık Gördün mü sen işi... Hemen kasnaklar yapılıp makineye takılsın. Yıllarca çalışıp irili ufaklı kasnaklar yapılmış, makineye takılmış. Ama makine de öyle büyümüş, öyle büyümüş ki, o memleketin yarısından çoğunu kaplamış. Kasnaklar da takılınca memlekette görülmemiş bir bayram başlamış. Davullar, zurnalar çalınarak makineyi görmeye gelmişler. Memleketin büyükleri memleketin yarısından çoğunu kaplayan makineyi görünce, - Oh, hele şükür, en sonunda şu makineyi yaptık ya, artık hiç korkmayın, gelişiriz... demişler. Ama yine içlerinden birisi çıkıp, - îyice hatırlamıyorum ama, demiş, bana gördüğümüz makinelerde başka bişey daha varmış gibi geliyor. Hah, tamam, aklıma geldi, boru boru... Hani makinenin boruları? Borusuz makine olur mu? Bizim gördüğümüz bütün makinelerin boruları vardı. Öbürleri, - Hay aklınla yaşa, diye bağırmışlar, nasıl da unuttuk... Boru ya, boru... Borusuz makine olur mu hiç? Azkalsın unutacaktık da, bu kadar zahmetimiz boşa gidecekti. Haydi, boruları da yapılsın makinenin... İşe koyulmuşlar, geceli gündüzlü yıllarca çalışıp yaptıkları boruları, makinenin nerde boş bir deliği varsa arasına geçirmişler. Borular takıla takıla makine öyle büyümüş, öyle büyümüş ki, nerdeyse bütün memleketi kaplayacakmış. Halk koşa koşa bayram sevinci içinde makineyi görmeye gelmiş. Büyükler makineye bakıp bakıp, -Artık tamam, demişler, hiçbir eksiği yok... Makineyi yaptık ya, artık gelişiriz. Bu sırada içlerinden biri, - Bana yine bir eksiği varmış gibi geliyor, demiş. Öbür büyükler, -Olamaz, demişler, makine nerdeyse memlekete sığmayacak kadar büyüdü. Böyle bir makinenin ne eksiği olabilirmiş? Durup dururken fesatlık sokup aklımızı karıştırma... Karşı koyan, -Siz ne derseniz deyin, demiş, bu makinede bir eksiklik var. Bizim gördüğümüz makineler paldır küldür, paldır küldür işlemiyorlar mıydı? Silindirler gidip geliyor, çarklar dönüyor, dişliler birbirine geçiyor, kasnaklar fır fır dolanıyor, kazan kaynıyor, ocak yanıyor, miller girip çıkıyor, kollar kalkıp iniyor, bir gürültü patırtıdır gidiyordu. Oysa bu bizim makinenin sesi soluğu çıkmıyor. Öbürleri düşünmüşler, düşünmüşler, sonra, -Gerçekten öyleydi, demişler, gördüğümüz makineler paldır küldür gürültü çıkarıyordu. Çemberler, kayışlar, volanlar dönüp duruyordu. Demek biz makineyi yapmasına yaptık da, şimdi iş patırtısına gürültüsüne kaldı. Ha gayret, onu da yapalım, olsun bitsin... Yıllar yılı çalışmışlar, uğraşmışlar, ocakları yakıp kazandaki suları kaynatmışlar. Milleri silindirlere, silindirleri dişlilere, dişlileri kollara, kolları kasnaklara, kasnakları borulara, boruları vidalara bağlamışlar. Uğraşa uğraşa en sonunda, çarklar dönüp, miller gidip gelmeye, volanlar çevrilmeye, kasnaklar işlemeye, borular ötmeye, silindirler kaymaya, vidalar zangırdamaya başlamış. Bir gürültü bir patırtı ki, gürültüden patırtıdan yer gök inim inim inlemeye başlamış. Bu gürültüyü duyanlar sevinçten gözyaşları dökerek makineyi görmeye koşmuşlar. Bütün memleket halkı makinenin çevresinde toplanmış. Bir şenliktir başlamış. Memleket büyükleri başarılarından böbürlenerek birbirlerine, - İyice bakın, aklınıza başka bişey geliyor mu? Makinenin hiçbir eksiği kalmasın aman... demişler. Kimsenin aklına bir eksik gelmemiş. Tıpkı tıpkısına gördükleri makine. - Tamam, demişler, fazlası var, eksiği yok. Hiç eksiği olsa böyle zangır zangır işler miydi? Bizim makinemiz, onlarınkinden bile büyük. Şu sese bak, şu gürültüye bak! Makinemiz ne gürültü çıkarıyor... Öbürleri de, - Evet, demişler, makineyi yaptık kurduk ya, biz de artık gelişiriz. Bundan sonra bu makine hiç durmadan işlesin ki, biz de durmadan gelişelim... Hiç durmadan makinenin ocağına odun atarlarmış. Ocak da hiç sönmez, makine de çalışırmış. Makine işledikçe hergün biraz daha geliştiklerinden sevinç içindelermiş. Ama bu büyük makine, memleketin yarısından çoğunu da kapladığı için artık eskisi gibi hayvan besleyemez, ekin ekemez, tarım yapamaz, ürün yetiştiremez olmuşlar. Ne olursa olsun, -Makinemiz var ya, artık gelişiyoruz... diye sevinirlermiş. Bilinen dünyanın bilinen kıtasındaki bilinen memleketin bilinen insanları, bigün yine bilinmeyen dünyanın bilinmeyen kıtasındaki bilinmeyen memleketine gelmişler, bilinmeyen insanları görmüşler. Onlara, -Kulakları tırmalayan bu gürültü patırtı nedir?., diye sormuşlar. Onlar da, - Makine işte, bizim yaptığımız makine... demişler, makine işledikçe biz de gelişiyoruz. Bilinen dünyanın insanları, - Gelişmek mi, hangi gelişmek... Siz eskisinden beter olmuşsunuz. Bu nasıl makine?., diye sormuşlar. Bilinmeyen dünyanın insanları, - îşte tıpkı sizin makineniz gibi, demişler, hatta sizin makinenizden bile büyük... İşte boruları var, dişlileri var, çarkları var, vidaları var, kazanı, ocağı, volanı var, silindiri, herşeyi var, işliyor da... Bilinen dünyanın bilinen kıtasındaki bilinen memleketin bilinen insanları, -İyi ama, demişler, bu makine ne yapar, ne işe yarar, ne çıkarır, niçin çalışır? Bilinmeyen dünyanın bilinmeyen kıtasının bilinmeyen memleketinin insanları, - Ay bu makine bişey mi yapardı, bişey mi çıkarırdı?., diye şaşırarak sormuşlar. - Bişey yapmayan makineyi niçin yaptınız? Ne işe yarar? Bilinmeyen memleketin bilinmeyen insanları, - Çok doğru, demişler, makineyi yaptık ya, şimdi de makineye bişey yaptıralım. Sonra kendi kendilerine, - Gürültü çıkarıyor ya, yeter bize, demişler, bak dinle: Paldır küldür, paldır küldür...
··
48 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.