Bu kitaba (ve filme) inceleme yazabileceğimi hiç düşünmemiştim. Zaten edebiyat ile profesyonel olarak ilgilenmiyorum, terimleri falan da bilmem açıkçası pek. Hangi teknik ile yazılmış gibi yorumlar da getiremem zaten. Hatta kitaptaki birçok şeyi yanlış değerlendirmiş bile olabilirim diye düşündüm kitabın ardından filmin de sonuna gelince. Yalnızca bir ‘yok artık’ döküldü dilimden istemsizce.
İşte böylece zaten yazılmış onca güzel inceleme var diyerek kendimce inceleme konusunu kapatıp bir kahve yaptım. Daha kahvenin sonuna bile gelmemiştim ki son zamanlarda içimde sakladığım ne varsa anlatmaya koyulduğumu fark ettim yanımdaki arkadaşıma. Oysaki onca zamandır sarıp sarmalamış, en içimde hapsetmiş sanıyordum kendimi. Çok da iyi saklıyordum onları orada; nasıl oldu da öyle kolayca dökülüverdiler hiç anlamadım. Konunun içimden uğurlayamadığım gidenlerime geldiğini fark ettim kendi şaşkınlığımın içindeyken. Hani hepiniz bilirsiniz; bazen sevgili, bazen dost, bazen anne babası bile gider insanın. Yalnızca bakakalırız arkalarından. Ne zaman dönecekler, dönerler mi dönmezler mi, dönerlerse aynı mı kalırlar merak içinde bakar dururuz uzakta kıpırdayan her noktaya. Hatta bazen öyle uzaklara gitmezler de yine bir adım ötemizde olurlar; lakin sıradağlar ardına saklamışlardır kendilerini, ulaşamayız. Belki de bütün bunlardan çok ‘neden’ gittiklerini merak ederiz. Biraz da korkar mıyız acaba, alacağımız tek cevabın ‘içim sıkılıyor’ olmasından?
İşte o an fark ederiz belki de bu hayatın yazarının biz olduğumuzu. Adı olmayan bir kentte, yazı masamızda otururken karşıdaki boş dükkâna bakar hayallere dalarız. Bir berber dükkânından başka bir berber dükkânı yaratırız kendimize. O dükkân paralel bir evrene açılan kapımızdır artık bizim. Oradan bir koku gelir bir gün; kayıp kokusu mu dersiniz, korku kokusu mu, ölüm kokusu mu bilmem. Kokulardır zaten zamanda ve mekânda yolculuk yaptırabilen. O kokunun peşine düşer de kahramanlar yaratırız kendimize. Kimisinin adı yok, kimisinin cismi, hiçbirinin ise gölgesi olmaz. Kâh kaybederiz onları, kâh yeniden kavuşuruz. Ölümlerine ağlar, intikamlarının peşine düşeriz. Belki de tam o nokta bütün bunların tamamen zihnimizde olduğunu fark etme zamanımızdır. Ancak öyle kurtarabiliriz kendimizi o boynumuzdaki ipten. Aslında hiç olmadıklarını; yalnızca düşlerimizden ibaret olduğunu anlamak kurtaracaktır bizi. Yalnızca biz hâlâ anıyoruz diye varlar.
Son zamanlarda oradan buradan birçok bahane ile gün yüzüne çıkmaya çalışan içimdeki köyün sakinlerini anmış oldum bu sayede. Evet, benim içimde de var bir çınar altı kahvesi. Nedensiz gidenlerimin hepsi oturmuş tekrar onları hatırlamamı bekliyorlar.