Ruhları ölü insanların arkasından konuşmayı sevmiyorum . Hele de bu insan tıpkı tek doğru benim doğrularım diyerek tüm dünyaya kulaklarını tıkayan, doğrularına inancı sayesinde Beyrut'a kadar ( kadını çok takdir ettim) hayatı boyunca tek aşık olduğu Maryam'ın peşinden giden, bu kadar egonun kendisine hiç bir yarar sağlamadığının ilk tekmesini Beyrut'ta yiyerek , gitmeden çarptığı kapının ardında annesinin vefatına sebep olan ve döndüğünde çarptığı kapının eşiğinden bir adım bile içeriye giremeyen (babası da iyi cezalandırıyor neme lazım) , kendisininden başkasını sevmeyen, birlikte olduğu kadınlara değer vermeyen, dedesinden kalan tamburu çalması ile bir dönem geçici şöhreti yakalayan , zavallı Vuslat ile evlenmeye karar verdiğinde tam işte adam olmaya vicdan yapmaya karar verdi dediğim zamanlarda bile asıl isteğinin kendi rahatı olduğunu yaptığı evlilikte karısını nasıl yok sayarak benim nefretimi bir kez daha kazanan ama karısının vefatı ile küstahlığına karşı hayatın ikinci tekmesini yediğine sevindiğim Aziz Bey gibi ise ... Ne uslanmaz ne saçma sapan bir özgüven kahramanı. Cenabı Hak, adama sanki hoşgörüyü, merhameti, saygıyı yasak etmiş..
Aziz Bey'in yaşadıklarına üzüldüm üzülmesine de yaşadıklarına bakışı tavrı eden bulur sözünün fakir edebiyatı olmadığını ispat ettirdi.
Aziz Bey'i okurken kızar mısınız, acır mısınız? Yardım ederdim ya da bir tekme de ben atardım mı dersiniz bilemiyorum ama; sadece yaşananlar ile alakalı değil bu kitap. İstanbul var, sanat dünyasının değişimi, Türk Musikisinin içli nağmeleri ve şöhretin sarhoşluğu ile boşluğu yalan ilişkilerin yalancı dostları var.
Okuduğunuza pişman olmayacaksınız...