Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

218 syf.
9/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Bozkırkurdu okul yıllarında öfleye pöfleye okumaya çalıştğım bir kitaptı. O zamanlar da revaçtaydı Herman Hesse şu anki gibi. AFA yayınları diye hatırlıyorum, bütün kitaplarını basmıştı. Sidharta'yı okuduktan sonra elime almış ama sıkılmıştım kitaptan. Paul Muad'dib Beyin #25515888 yorumundan sonra tekrar aklıma geldi ve açtım kapağını. Hiçbir şey hatırlamıyormuşum gerçekten de. Kitabın başı Tutunamayanları hatırlattı bana. Ondaki gibi ikinci elden anlatılan bir hikaye. İlk önce kahramanımız olan Harry Heller'in (Hermann Hesse'yi andırıyor evet, yazar bunu saklamaya kalkmamış) evsahibinin yeğeninin gözünden inceliyoruz bu karakteri, yani bozkırkurdunu. Daha sonra Herman Heller'in notlarını okumaya başlıyoruz. Arada kendisine verilen bir broşür var "Bozkırkurdu Üzerine İnceleme" diye. Bir 20-30 sayfa bu psikoolojik tahlillerle dolu incelemeyi okuyoruz. Çoğu kimse için burası kitabı bırakma yeri. Ama kitabın da içerik olarak en doyurucu bölümü aynı zamanda. Daha sonra okuyacağımız 150 sayfalık macerada da Hermine (Evet bu da Herman'a benziyor) Maria ve Pablo üzerinden bozkırkurdunu incelemeye devam ediyoruz. Bazı şeyler fark ediyoruz ara sıra, sonra bunların zaten baş tarafta verilen inceleme içinde anlatıldığını fark ediyoruz.Sona doğru herşey karışıyor ve kitap bitiyor:) İsterseniz detaylı olarak bakalım elli yaşına merdiven dayamış Harry Heller'in hikayesine. Böyle bir eser için spoiler ibaresini kullanmak ne kadar doğru olur bilmiyorum. Bu belki de Raskolnikov'un cinayet işleyeceğini söylemek gibi bir şey. Ama yine de, içerik hakkında bilgi edinmek istemeyenlerin bundan sonrasını okumaması gerektiğini söyleyebilirim. Bozkırkurdu Harry Heller'in kendisine biçtiği karakter. Eşinden boşanmış, yaptığı seçimlerle kariyerinde düşüş yaşamış birisi Herman. İçinde iki kişilik var kendisine göre. Birisi orta sınıf burjuvazisinden kopamayan, gerektiğinde kibar ve uyumlu olabilen, ayakları sağlam bir şekilde basan insan kısmı. Öbür kişilik ise diğerinin sahteliklerinden tiksinen, özgürce dolaşmak, istediğini yapmak, toplum normlarına boşvererek sınırsız bir özgürlüğe sahip olmak isteyen, belki de su üzerinde yürüyen, kurt kısmı. Kitap içinde yer yer bu kişilik çatışmalarını görmekteyiz. Ama sadece bundan ibaret değil Bozkırkurdu. Başta yapılan incelemede bu çift kişilik tanıtılıp her insanda benzer şekillerde (kurt yerine maymun ya da balık vb.) az ya da çok olabileceği açıklandıktan sonra, bu görüş komple yadsınıyor. İnsanların iki değil, yüzlerce belki binlerce değişik parçadan oluştuğu ve bunların çeşitli zamanlarda farklı şekillerde yüzeye çıktığı söylenip, kendini bozkırkurdu ile özdeşleştiren okuyucu ortada bırakılıyor. Daha sonra kitabın sonunda kadar farklı şekillerde okuyucunun kafasına kazınıyor bu görüş. Değişik fikirler arasında sürekli dolanıyoruz kitap boyunca. Örneğin kitabın başında intihar için kendine 50 yaş hedefi koyan Harry Heller, ortalara doğru- Broşürü okuduktan sonra- kurt olan kişiliğinin üstünlüğü devralmasıyla birlikte, intiharı düşüneceğini söylüyor. Ama buna da cesaret edemiyor ve kurtuluşu Hermine'nin kollarında buluyor.Yine içindeki bozkırkurdu birine bağlı olmaktan özenle kaçmasına rağmen Harry Hermane'nin verdiği emirleri uygularken olağanüstü bir şekilde rahatlıyor. Zevk alıyor kumanda edilmekten. Kitabı alırken belki klasik bir bölünmüş kişilik tahlili okuyacağınızı düşünüyorsunuz (Ya da bir kurtadam hikayesi için aldınız:) Ama bu kadarcık bir kitaba oldukça fazla şey sığdırmış Hermann Hesse. Çeşitli temalar var, Ciddiyet ve Mizah zaman kavramı üzerinden karşılaştırılıyor ve (Goethe'nin de katkılarıyla) fazla değer vermeyerek, mizah ön planda tutuluyor. 1920'lerin ortalarında ikinci dünya savaşını öngörüyor Herman Hesse ve savaş karşıtlığı ve o dönem burjuvazisinin yancı görüşü kitabın bir çok yerinde sergileniyor. Müzik, Ölümsüz Ustalar yine diğer farklı temalar. Aslında bu temalar üzerinden kendi görüşümüze aşırı önem vermemizi de eleştiriyor Hesse. Daha aklıma gelmeyen bir çok şey var. Kitabın bir yerinde, telsiz/radyonun yeni icat edildiği o dönemde, ilerde geçmişteki insanların konuşmalarını alabileceğimiz bir cihazın var olacağının bile bahsi geçiyor (Radyo da başka bir tema zaten) Daha önce dediğim gibi dolu bir kitap yazmış Hermann Hesse. Ciddiyetle mizah arasında, saf gerçeklikle sürrealizm arasında, münzevilik ile hedonizm arasında, kurtla adam arasında salınıp duruyor sürekli. Herkes için farklı zamanlar var diyorlar bazı kitapları okumak için. Ne kadar doğru bilmiyorum ama, ben şu anda verebildim kendimi bu kitaba tam manasıyla ve tekrar okumam gerektiğine de inanıyorum hala. Tekrar okuyunca bu kitaptan yeni bir şeyler çıkaracağıma inancım tam. Herkese, her dönemde bir şeyler katabilecek, okunması gereken bir eser Bozkırkurdu. Teşekkürler.
Bozkırkurdu
BozkırkurduHermann Hesse · Yapı Kredi Yayınları · 20227,7bin okunma
··
4.295 görüntüleme
Necip G. okurunun profil resmi
Erhan hocam okuduğum en detaylı Bozkırkurdu incelemelerinden biriydi ve benim gibi (hatta sizin gibi) kitabı yeniden okumayı düşünenler için çok faydalı bir inceleme. Ben de çok önceden ve çok zorlanarak okumuştum. Kitap bittiğinde acayip bir rahatlama duygusu hissettiğimi ve oh be kurtuldum dediğimi hatırlıyorum. Ancak ben de bu sitedeki incelemeler sayesinde kitabı yeniden elime almam gerektiğini net olarak anladım:) Hatta şimdi bu incelemeyi okuyunca baya gaza geldim diyebilirim:) Zaten sizin inceleme tarzınızı çok yakın ve samimi bulduğumu hep söylüyorum, bu da aynı o etkiyi bıraktı. Şu an Bozkırkurdu’na yeni aldığım ve kitaplığımda beklettiğim bir kitap gözüyle bakıyorum. Kaleminize sağlık hocam:)
Erhan okurunun profil resmi
Çok teşekkürler, zaten Paul beyin (acayip kaçıyor Paul Bey deyince de yapacak bir şey yok) incelemesinde sizin yorumunuzu görünce başlamıştım kitaba bildiğiniz gibi. Genelde keyif verecek ya da beni zorlayabilecek şeyler okumayı seviyorum ben. Zorlamak derken fiziksel olarak değil tabi ki. Bu kitabın da geç de olsa öyle bir eser olduğunu anladım. Böyle kitaplarda birbirimizi gaza getirmek güzel oluyor. Sizin bu kitabın hakkını vereceğinize hiçbir şüphem de yok zaten. Çok teşekkürler yorumunuz için.
4 sonraki yanıtı göster
Semih Doğan okurunun profil resmi
Çok sevindim beğenmenize Erhan Bey. Bu kitabı tahlil etmek çok zor olsa da güzel bir inceleme olmuş gerçekten. Elinize sağlık... Ayrıca incelemeniz içerisinde bana atıfta bulunmanız da çok hoşuma gitti, teşekkürler :)
Erhan okurunun profil resmi
Çok teşekkürler, ben olanı söyledim sadece, Necip bey kitabı tekrar okumak istediğini söyleyince aklıma gelmişti benim de. Darısı kendisinin başına. Bilmiyorum ne kadar özümseyebildim, ama kolay gibi görünmesine rağmen zor, karışık gibi görünmesine rağmen de anlaşılır bir kitap bu. Yazdığım cümlenin saçmalığının da bilincindeyim ama satranç taşlarından bile farklı şeyler çıkarılabiliyor. Hermine için özlem duyduğu çocukluğu da denebilir, içindeki burjuva kırıntıları da, apayrı şeyler de. Ya da ben çok karıştırıyorum. Ama dediğim gibi değecek bir kitap bu. İncelemeyi beğenmenize de sevindim.
2 sonraki yanıtı göster
Metin T. okurunun profil resmi
Alamanları bir başka severim ben. Lutz diye bir Alaman dostum var benim. Avukat üstelik. Seni Alamanya'ya kadar kovalarım dediydim de, bir şey anlamamıştı. Bir de çöp atarken yakalamıştım onu. Şeytan Alaman, Şile'de bir kamyon römorkuna mısır koçanını sallamıştı. Ömrü D.Alamanlarını eleştirmekle geçti. Bakmayın siz Ruslara geçilen iltimasa, Alaman edebiyatı, edebiyatın hasıdır. Kalemine sağlık dostum.
Erhan okurunun profil resmi
Teşekkürler hocam, şiirdeki gibi gece biz uyurken neler yapmışsın sen. Almanları kim sevmez, bi Dostoyevski belki, bir de fransızlar. Bir de İngilizler, bir de.. varmış biraz ama olsun, güzel almanların her şeyi gibi edebiyatı da. Hesse ayrı bir güzel ama. Sağolasın değerli yorumların için
1 sonraki yanıtı göster
Bahar okurunun profil resmi
Okurken çok etkilenmiştim ama kitabın o sonlarındaki tiyatro bölümünde bir kopukluk yaşadım. Bitince "ne okudum şimdi ben" oldum ama önceki sayfalara dönünce, altını çizdiğim satırları, aldığım notları okuyup hissettiklerimi tekrar hatırlayınca hayatımda okuduğum en güzel kitaplardan biriydi belki de. Benim de kesinlikle ileride dönüp tekrar okumam gerekecek. İncelemeniz için kuru kuru değil içtenlikle bir teşekkür etmek istiyorum. Dediğim gibi bitince kafam öyle bulandı ki aklımda kitaba dair her şey uçup gitmiş gibiydi. Kitabı harcadım mı diye nerdeyse vicdan azabı duydum. Yazdıklarınızı okuyunca düşüncelerim toparlandı. Çoğu kişinin kitabı bırakma noktası dediğiniz bildiri kısmı benim en sevdiğim, en içselleştirebildiğim bölümdü. Ayrıcalıklı hissettim kendimi bu istatistiğe dahil olmayarak(: Bu arada değindiğiniz o kısım, Hesse'nin "çevremizin yalnızca bugünkü görüntü ve olaylarla sarılıp kuşatılmadığını, geçmişte olup biten ne varsa aynı şekilde kayda geçirilip varlığını sürdürdüğünü belirttim; kuşkusuz günün birinde telli ya da telsiz, parazitli ya da parazitsiz, Hz. Süleyman'ın ve Walther von der Vogelweide'nin konuşmasını işitebilecektik" dediği yerle ilgili ben bir şeyler karalamışım defterime. Ne kadar mantıklı çıkarımlardır bilmiyorum, sadece laf kalabalığı yapmış da olabilirim. Benim anladığım gibiyde Hesse, yıllar öncesinden Hawking'le aynı öngörüleri paylaşmış bilim konusunda. Fizikten çok anlamam ama deftere yazdıklarımı sizinle paylaşmak istiyorum: Stephen Hawking - Zamanın Kısa Tarihi'ni okumuştum iki yaz önce. Hawking'in üstüne çalışıp ortaya sürdüğü ve bilimsel olarak kanıtlanamasa da hala çürütülememiş, sanırım "solucan delikleri" başlıklı hipotezi. Başka uzay-zaman düzlemlerinde, bizim "geçmiş" ve "gelecek" dediğimiz zaman dönemlerinin şimdiki zamanımızla aynı anda yaşanıyor olabileceği söylemişti sanırım. Solucan delikleri aracılığıyla da o boyutlara geçiş yapabilme ihtimali vardı. Ama bu varsayımların ortaya çıkardığı bazı paradokslar ve mantık çıkmazları da vardı. Geçmişe yolculuk mümkünse ve ben o delikten daha doğmadığım bir seneye gidip kendi babamı öldürürsem ne olacaktı? Kendi uzay-zaman düzlemime yine delik vasıtasıyla döndüğümde varoluşum nasıl açıklanacaktı ya da varolacak mıydım gibi. Kulağa çok fantastik şeyler gibi geliyor ama Hawking "gerçek çoğu zaman kurgudan daha gariptir" der. Başta dediğim gibi bu hipotezlerin bilimsel temelleri var ve olanaksızlıkları kanıtlanabilmiş değil. Yani benim bildiğim/hatırladığım kadarıyla. Umarım kendimi ifade edebilmişimdir ve çok fazla vaktinizi çalmamışımdır. Tekrar teşekkürler.
Erhan okurunun profil resmi
Estağfurullah, ne demek, zevk aldım karalamalarınızı okurken, interstellar'ın da etkisi vardır heralde , benzer bir şeyler vardı sonuçta. Ama ben seslerin bir yol bulup bize ulaşması değil de eskiden beri havada kalıp onları bir cihaz vasıtası ile dinleyebilmemizdi oradaki konu diye hatırlıyorum Yanlış da olabilir tabii. Uzun zaman oldu, ama her durumda tekrar okunmayı hakeden bir kitap. Çpk teşekkürler yorumunuz için.
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.