Gönderi

EŞEĞİ SULADIN MI ? Yaşım dört ya da beş... Nenemle (dedemin annesi olur, mekanı cennet olsun) oynamıştık bu oyunu. Ne dedem, ne anneannem, ne annem, ne babam ne de başka biri... Nenemle oynamak kadar keyif vermedi hiçbiri. Ya ses tonunu ayarlayamadılar, ya burnumu sıkarken ayarını tutturamadılar ya da günlük işlerinin arasına sıkıştırmaya çalışırken sormayı unuttular. Adabı vardır bu oyunun yani... Öyle her diline dolayan o ruhu yaşatamaz. Belki de bu yüzden o öldükten sonra kimsenin ağzından duymadım "Lan Keloğlaaaan!" lafını... İnternetten doğru mu hatırlıyorum diye bir araştırdım, heralde yöreden yöreye, kişiden kişiye ufak tefek farklılıklar var... Hatırlamayanlar ya da bilmeyenler için çocukluğumun kısa bir döneminin büyük eğlencelerinden olan bu oyunu bir hatırlatayım. — Lan Keloğlaaaan, eşşeği suladın mı ? — Suladım ana! — Iccak(sıcak) su mu ve(r)din soğuk su mu? — Iccaak! — Yaktın eşşeği! <burun sıkılır> Git bak hayvana... — Lan Keloğlaaaan! — Buyur ana, — Eşşeği suladın mı ? — Suladııım! — Iccak su mu ve(r)din, soğuk su mu ? — Soğuuk ! — Hiyy! Buymuştur (üşümüşür) hayvan! <burun biraz daha sert sıkılır> Git bak hayvana! Ee sıcak su verdik olmadı, soğuk su verdik olmadı ne vercez ya biz ? Hiç su vermesek? Eşek öldü diye dayak yicez... Ooooyyy anam oooy! Kaşlarımı çatmış, arpacı kumrusu gibi düşünüyorum. Bu halimi gören nenemin bakışlarındaki merhamet ve şevkati 17 yıl sonra, bugün görüyorum... Oysa o zamanlar o gözlere, tekrar sormaya başlar diye bakmaya ne kadar korkmuştum. Neyse ki bu küçük oyunumuzun aydınlanma çağını başlatan o kutsal hareket(!) çok gecikmedi, dedem SESSİZCE bağırdı arkadan: "Ilık" Güya nenem de duymadı! Ben tabi almışım gazı, kaç dişim varsa hepsiyle birlikte sırıtarak bakıyorum cesurca, gözlerinin en derinine! O anki halimi en iyi tarif edecek şey iftara on dakka kalmışken, evin her yerini saran yemek kokularıyla "hercümerç" olan baba olur hiç kuşkusuz. Nihayet top atıldı çok bekletmeden: — Keloğlaaan! — Buyur anaaa! — Eşşeği suladın mı? — Suladııığğıım! — Iccak suyunan(suyla) mı soğuk suyunan mı ? — Ilık suyunan... — Aferin keloğlum! <saçlar okşanır> Vee oyun biter... Sırf bu "mutlu son" için, galibiyet duygusunun verdiği hazza ulaşmak uğruna kaç kez feda ettim burnumu, bilmem. Sonuçta evin en büyüğü gelmiş benimle oynuyo, az şey mi? Ona karşı kazanıyorum. Bizim de bi forsumuz oluyo bu sayede :)) Bir zaman sonra da "modası geçti", büyüdüğümü sandım, nenemin hastalıkları vs... Oyun bitti. İki dakika bile sürmeyen oyun, tamamen bitti... (Bundan sonrası kamu spotudur!!) Meğer iki dakikaya sığdırılması mümkünmüş sığmaz sanılan şeylerin.. "Meğer herkese her şey öğretilebilirmiş..." Meğer insanlar kadar önemliymiş hayvanlar. Bu hikayeyi unutana kadar olsa gerek, kuşlara evden ılık su taşıdım bir süre. İçmediklerini görürdüm ya, olsun derdim, yine de ılık içmek isterlerse... Çocukluk işte... Oysa kimse böyle oyunlar oynatmamış Yard.Doç.Dr. Hüseyin Özbay'a çocukluğunda. Ablam sayesinde bir çay içme fırsatı bulduğum Türkiye'nin kıymetli edebiyatçılarından biri kendisi, bilenler vardır mutlaka. Çocukluğunda, kuşlara tuzaklar kurduklarını anlattı bize. Bidonu orta yerinden keserlermiş, kesilen kısmın bir ucunu yere koyarlar diğer kısmını da, bir ucunu elinde tuttukları ipin bağlı olduğu çubuk yardımıyla havada tutarlarmış. Bidonun iç kısmında kalacak yere yem serpiştirirlermiş ki kuşlar yem için tuzaklarına gelsin. Bir kuş gelip konduğunda, ipi çekerler ve bidon kuşu içine hapsedermiş. Sonra, kuşu ellerine alıp, kafasını gövdesinden bir hamlede ayırırlar, gövdesini temizleyip pişirip yerlermiş. "Eğer çocukluğumda biri bana kuşlarla ilgili bir masal anlatsaydı, biz onları katleder miydik?" sözleriyle çok önemli bir noktanın üzerinde dururken pişmanlığını dile getiriyor. Meğer sadece "ben" yokmuşum dünyada. Ne 'sıcak' diye diretmenin lüzumu varmış, ne 'soğuk'ta inat etmenin. Ilıklaştırmak lazımmış yerine göre... Her zaman ortası bulunabilirmiş çıkmaz sandığımız tartışmaların.. İnsanlara kıymet vermek gerekirmiş. ‎ Bazen de prenses olma sırası ablanın olmalıymış. Kötü cadıyı da oynayabilmeliymişim. Annem hangi ninnilerle, tekerlemelerle, oyunlarla büyüdüyse ben de onlarla büyüdüm. Akranlarımın bildiğini pek sanmıyorum bu yüzden, bizim dönemler daha çok barbie bebekler, arabalar, bilgisayar oyunları dönemleri... "Ne varsa eskilerde var"cılardan değilim; ancak böyle insanlara içten içe kızmaktan kendimi alamam(istisnalar müstesna!) çünkü bugünki çocuklara baktığımda çok daha akıllı olduklarını görüyorum, duyuyorum. Bazı değerleri anlamak için benim oynadığım oyunlara ihtiyaçları yok onların.. Ancak, "bazı değerleri" sadece anlamanın yetemediği zamanları yaşıyoruz.. Hayvanları çok seviyoruz mesela.. Hayvanat bahçelerine trilyonlar yatırıyoruz, fotoğraflar çekiyoruz birlikte, "hayvan sevgimizin büyüklüğünü" herkes görsün istiyoruz. Hayvanlara şiddet uygulayanlara karşı en sert mesajları paylaşıyoruz çeşitli sosyal paylaşım sitelerinden.. Sonra geliyoruz mahallemizdeki köpeklere zehirli tavuk eti veriyoruz! En azından "acı çekmeden öldürüyoruz biz" diye vicdanımızı rahatlatıyoruz.. Ya da ırkçılığın en büyük karşıtı biz oluyoruz, en ağır hakaretleri, küfürleri savurmaktan çekinmiyoruz böylelerine karşı. Ancak evimize kedi alırken birmanlar, chinchillalar, iran kedileri olsun istiyoruz. Hayvan hakları savunuculuğunu yapıyoruz yine de, mahallede bir lokma yiyecek uğruna bilmem kaç kez ayağımıza dolanan sokak kedisini ayağımızın ucuyla ittirirken biricik kediciğimizin damak tadına uygun en besleyici mamayı almak için paramızı sakınmıyoruz. Bir empatidir tutturmuşuz, çok güzel. Ama yalnız karşımızdaki "benim" yerime koysun kendisini istiyoruz. Biraz daha kibar konuşarak, kendi yolumuzu orta yol haline getirmeye çalışıyoruz, fedakarlığı yalnız karşımızdaki yapsın istiyoruz... Sadece anlamakla yetiniyoruz kısacası, kafi geliyor bize bu. Daha fazlası külfet çünkü... Bir çocukluk oyunu anlatıp gitcektim, nerelere geldim... Lafın kısası, Nerden geldiğimizi unutmayalım, şahsen kendimin de "gerekliliğini hissettiğim" bu önemli konuyu zaman zaman kendimize hatırlatalım.. Eşeklerinize ılık su vermeyi unutmayın :)
··
65 görüntüleme
Ramazan Kudat okurunun profil resmi
Aklıma eski bir anı geldi benimde. 5 6 yaşlarında köyde eşşeğe oturtulmuş deh deh düldül ritimlerinde ağa oğlu gibi caka satıyordum. Dayımın en büyük kızı hayvanı arkadan tokatla hangi akla hizmet yaptıysa bunu. Benim ayağımda üstündeki halat gibi bir şeye dolanmış. Hayvan heyecan yapıp koşunca ben pat yerde sürükleniyorum ayağımdaki ip yüzünden. Görüldüğü üzere ölmedim ama eşşeklerle aram açıldı o gün accık :D
Muzaffer Akar okurunun profil resmi
Profesyonel bir yazı olmuş, çok iyi.
kirmizicekic okurunun profil resmi
Estağfurullah Muzaffer Bey, teşekkür ederim.
K. okurunun profil resmi
Iccak.. Çok sevdiğim bir söyleyiştir.. Nenenize Allah rahmet eylesin. Çok güzel yazmışsınız. İçimiz ılıdı.
kirmizicekic okurunun profil resmi
Teşekkür ederim, içiniz hiç soğumasın :) Iccak kalın :))
5 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Beyza okurunun profil resmi
Bende çok severdim bu oyunu *-* Banada, kim olduğunu hatırlayamadığım birisi, kopya vermişti de sizin gibi hissetmiştim *-* kaleminize sağlık :)
kirmizicekic okurunun profil resmi
Beni en iyi siz anlarsınız o zaman :)
1 sonraki yanıtı göster
belo belo okurunun profil resmi
Coookkk begendim <3 yüreğinize saglik
kirmizicekic okurunun profil resmi
Teşekkür ederim :)
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.