Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

136 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
İncelemeye ciddi bir başlangıç yapalım. Çünkü kırmızı yağan kardan değil katran gibi bir konudan bahsedeceğiz. Komünist Manifesto yada yayınlandığı adıyla Komünist Parti Manifestosu; uzun ve eserin anlaşılması için elzem olan 'sunu' kısmıyla başlıyor, 4 ana başlık üzerinden devam edip Marx ve Engels'in çeşitli ülkeler ve sonraki basımları için yazdıkları önsözlerle sona eriyor. Proleterya ile burjuvazi savaşı üzerinden kendi devrinin çoğu olayına geniş bir bakış açısı sunuyor. Tarihin tekerrür ettiğini göz önünde bulundurarak kitabın 'şimdi'yi hatta' geleceği' de anlattığını söyleyebiliriz. Burada Burjuva tabakasını hepimiz biliyoruz, Proleter ile komünist arasındaki farkı ise geçen gün yaşadığım bir olaydan örnekle anlatayım: Serin bir öğlen sabahında yemek kuyruğunda düşüncelere dalmış olan Samet, arkasındakilerin yanına kaynak yapan birisini görür. Aldırmaz, önüne bakar. Sonra önüne kaynak yapıldığını fark eden bir vatandaş hakkını aramak için car car konuşmaya başlar. Kaynak yapan kişi, hakkını arayan vatandaşa "Benim sıramı al, yeter ki sus" diyerek tekrar önüne geçirir ve susturur. Arkadakiler ise bunu görür ve hiç sesini dahi çıkarmaz, haklarının ihlal edilmesi onları rahatsız etmez. Burada 'sadece kendi hakkını' arayan vatandaş proleteryayı temsil eder. Eğer ben yada arkadakilerden birisi "Sıraya kaynamak saygısızlıktır, görgüsüzlüktür" diyerek herkesin, özellikle de ezilenlerin hakkını arasaydı biz de komünistleri temsil etmiş olurduk. Peki komünistler ne yapmaya çalışıyor? Mülkiyetin topluma egemen olmasını, işçinin(emekçinin) emeğinin ve işgücünün sömürülmesinin engellenmesini ve bunu ülke yada sendika genelinde değil de 'evrensel' olarak sağlamaya çalışıyorlar. Türkiye ise okuma konusunda o kadar geride bırakılmış ki komünistlerin bir çoğu proleter kesimde değil de orta-üst kesimde yer buluyor. İşçinin en fazla ezildiği ülkelerden biriyiz ne yazık ki. Lafargue, Tembellik hakkı isimli öncü kitabında bunun sebeplerine iyi değinir. İşçi kesimi zaten asgari ücret denen ölümcül miktarla hayatta kalma savaşı verirken okumak, sanat yapmak, zihnini çalıştırmak için ne gerekli zamana ne de paraya sahip değildir. Bizde komünist kelimesinin ne anlama geldiği dahi bilinmez. Kötü çağrışımlar yapmasının da birilerinin işine gelmemesinin bir etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Bu kadar atıp tuttun iyi güzel de dayanağın nedir diye soran şüpheci beyinler olacak tabii. Asgari ücretle geçinen bir aileden geldiğim ve bizzat tecrübe ettiklerim yanında aşağıdaki rakamlar da bu beyinlere yol gösterecektir: -Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 1.615 TL, * - Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı (yoksulluk sınırı) 5.262 TL imiş.* - Bekar bir çalışanın aylık yaşama maliyeti ise 1.999 TL(düz 2 bin deseydiniz bari) olarak hesaplanmış.* Burada dikkati çeken hususlardan birkaçı: - Asgari ücretin yine 'açlık' sınırının altında olduğu gerçeği - Türkiyede memurların dahi yoksulluk sınırının altında yaşadığı gerçeği - Türkiyenin yıllık büyüme oranının borsayla sınırlı kalıp halkı hiç mi hiç alakadar etmediği gerçeği Ayrıca Türkiye OECD ülkeleri içerisinde %19.2' luk yoksulluk oranıyla en yoksul 2.ülke ! ** İncelemeyi kısa tutmayı düşündüğümden daha bunun gibi milyon tane hususu saymadan geçiyorum. Ama biliyorum ki bu halk komünistleri hep öcü bilecek, emeğinin sömürüldüğünü görmezden gelecektir.(en azından şu sıralar başımızda olan kimselerden dolayı) Sebebini ise Kitle psikolojisinin babası Gustave Le Bon'dan nokta atışı bir alıntıyla bitireyim; "Kitleler hiçbir zaman gerçeğe susamamıştır. Hoşlarına gitmeyen mantıksızlıklar karşısında, gerçekdışı eğer kendilerini çekerse, bunu ilahlaştırarak buna yönelmeyi daha üstün tutarlar. Onları hayallere çekmesini bilenler onlara hakim olurlar ve hülyalarını ortadan kaldıranlar da onların kurbanı olur." Sizi uyanışa geçiren kitaplar okumanızı temenni eder, iyi okumalar dilerim. Benzine de yine mi zam geldi ne! *Rakamlar, 2018 Ocak Türk-iş sendikası resmi rakamlarıdır. Dolayısıyla şuanda daha da artmış/artacak olmaları kuvvetle muhtemeldir. **OECD 2013 verileri kaynak alınmıştır.
Komünist Manifesto
Komünist ManifestoKarl Marx · Can Yayınları · 201913,3bin okunma
··
974 görüntüleme
Elif okurunun profil resmi
İncelemenizi çok beğendim. Bizim toplulumumuzda bir kesmin büyük ekmek yediği "şükür" kültürü vardır. Daha da perçinlemek için televizyonlara çıkıp bas bas bağırırlar. Daha kötü durumda olanları düşünerek kendini iyi hissetmek nefret ve bencillik barındırırken bir erdem olarak sunulur. Hep daha kötüleri vardır çünkü! Hak aramak, protesto etmek hatta siyaset yapmak dahi öcüdür. Vatan hainliğidir. Kimse de elini, kolunu bulaştırmak istemez. O yüzden böyle incelemeler gördükçe daha mutlu oluyorum ve artmasını temenni ediyorum :)
Samet Ö. okurunun profil resmi
Bir de olaya afrikalı açısından bakalım. İnsanlar senin berbat halini düşünüp yemeklerini çöpe atmayarak zorla yemeye çalışıyorlar yada sana verilmeyen ama kendilerine bol verilen yiyecek için övünç duyarcasına seviniyor. Ne kadar aşağılık bir şükür kültürü bu. Aç kalan kendileri olmadığı sürece kimin umrunda. Yorumun için teşekkürler Elif.
Evey hammond okurunun profil resmi
İnceleme güzel olmuş ellenize sağlık çok güzel bir zamana denk geldi benim için tesadüflere inanmam:) bazı STK ların gıda fazlası, israf edilen, tüketime sunulabilecek kalitede ki gıda oranları vb konularda yaptıkları çalışmaları takip ettiğim bir dönemdeyim. Bu tarz konuların tamamını verilerle desteklemek ten başka çaresi kalmıyor insanın. Evet başkasının ayıbını ifşa etmemeliyiz( bu tamemem kişisel ayıplar için geçerli olmalı) başka birini ilgilendiren bir ayıp ifşa edilmeli. Biri bizi eziyorsa toplumu saçma sapan manipüle ediyorsa susmamalıyız. Hırsıza hırsız demek ayıp sayılıyor. Emeğimizi, ekmeğimizi, vaktimizi çalanlar hırsız yani başka bir şey değil... Bağlantısız cümleler kurdum siz anlarsınız zaten derdimi diye düşünüp lafı daha fazla uzatmadan...saygılarımı sunuyorum:))
Samet Ö. okurunun profil resmi
Samimi yorumunuz için teşekkür ederim hanımefendi. Varmak istediğim sonuç, belirli kişiler üzerinden değil de politikalar üzerinden Türkiye'nin ne kadar büyük bir kesiminin emeğinin sömürüldüğü, hakkını aramak yerine garip bir kadercilikle boyun eğdiği gibi önemli mevzulardı. Sizin ne söylemeye çalıştığınızı da anlıyorum, saygılar bizden.
1 sonraki yanıtı göster
meltem şen okurunun profil resmi
Samet bey ben ideolojilerden öte haklara değer veririm demişsiniz. Keşke herkes sizin gibi reele inse. Zira ülkede vaatlerin yarışı var. Herhangi bir vaat nasıl bir çalışanın kendi hayallerinden, yorgunluğundan ve ihtiyaçlarını tam olarak karşılayamamasının yoksunluğundan, zorunlu borçlanmalarından gerçek olabilir... Biraz geriye gitmek istiyorum. 16.yy'da İngiltere oransız büyümeyi sağlayarak, burjuva/sermayedar kesimine maddi güç, kolaylık vererek onların "coğrafi keşifler" hareketini desteklemişti. Keşifler sonucu ucuz kaynak, ucuz işgücü ve pazar alanları keşfedildi. Bunların sonucunda ise kumpanyalar/şirketler kuruldu. Ve İngiltere ihracatla yavaş yavaş tüm dünyaya ulaşmaya başladı. O dönemki halka bakarsak neler görmeyiz ki? Hukuki haksızlıklar, proleter ayaklanmaları, suçsuz idamlar.. Krallığın maddi anlamda burjuvayı destekleme halinin kısıntısını halk sonuna dek yaşamaktaydı. Sosyal devlet yoktu. Aynı dönemlerde ise Osmanlı çok daha "kendi halinde"ydi. İaşeci bir politikası vardı Osmanlı'nın. İasecilik, elde esilen zenginliğin, biriktirilmesine engel olunup, paranın sürekli bir' dönüşüm halinde kalması esasına dayanan politikadır. Bu bir büyüme politikası bile değildi, refah yaşam kuralı gibiydi. Osmanlı bu konuda sıkılığını temel geçim kaynağı olan tarım alet edevatlarının satımına getirdiği önemli kısıtlamalarla kontrol ederek yapıyordu. Sonuç olarak aşikar ki, temel üretimi yapan köylü halkın, çiftçinin elinde zenginlik aracı, sermaye, para bulunmasını zorlaştırarak onların kapitale dayalı üretime geçmesinin engelleri devlet kontrolündeydi. Bu durum sosyal anlamda adaletsizlik ve haksızlığı engellediği gibi ekonomik büyümeyi de engelliyordu, Osmanlı'yı çağın gerisinde bırakıyordu. Ama önemli olan şey sosyal hayattı. Yani "tüm halk, köylü ihtiyaçlarını rahatlıkla karşılayabiliyorlar mı, paraya ihtiyaç duyduklarında bunun tedariki kolayca sağlanabiliyor mu" meselesi... Bir yerde eşitsiz büyüme kaynaklı küresel büyümenin atılan temel ayaklarini görüyoruz. Bir yanda sosyal yaşama önem veren, iaşeci, küçük bir iktisadi politika görüyoruz. Günümüze bağlamak istiyorum. Yukarıda bahsettiğiniz OECD verileri bu ülkedeki pek çok şeyden gerçek ve acılı veriler.. Fakat şu anda toplumda çoktandır dönüşmüş olan sermayedar/şirket CEO'ların arkasında hükümet var. Kuşkusuz... bunu pek çok ülke yaptı ve yapmak zorundaydı da zaten, çağa uyum sağlamayan her ülke çatlar. Ama bunun derecesi ölçülüp biçilmeli? Ben bunun en gözetilmediği meslek grubunun işçilik olduğunu biliyorum. Sosyal hakların, işinin garanti altında olamayışının, vasıfsız ellerden usta talimatları almanın, psikolojik baskının, maaş garantisinin her zaman sallantıda oluşunun... ve tüm bu kire pasa rağmen geçim seviyesinin altında kalma halinin yarattığı sıkıntının... Sorgulanmalı net net. Ekonomik anlamda gelişmek, zenginleşmek yolunda ilerleyiş ille de sosyal haklardan, kişinin ailesine vakit ayıramamasından ve hobilerine ayıracağı vakitten çalmalı mı illede? Ya da zenginliğin gerçek yaratıcıları kim? Bunu planlayanlar mı? Yoksa bu uğurda kendi hayalinden, vaktinden, sevdiği şeylere vakit ayıramayışından zorunlu ödün verdirilen emekçi grup mu? Net net.. ortada yankılı bi' haksızlığa çöreklenmiş büyüme var, refah var. Oysa kimsesi hissetmedi ki büyümenin yaşayıştaki katma değerini. Burjuva artık CEO. Ve zenginliği en çok o yaşıyor. Çünkü büyümenin eşitsiz sağlanımı var. Zengin ve fakir arasındaki uçurumun bu denli hükûmet eliyle sistemleştirilmesi sırf kapitalden rant sağlamak için, ne kadar doğru? Sorulmasi gereken çok soru var fakat önemli olan hepsini sormak değil herkesin sorması sizin de belirttiğiniz gibi. Bu farkındalıklı, görmek için bakan yazıyı yazdığınız için teşekkür ederim Samet Bey.
Samet Ö. okurunun profil resmi
Bu kapsamlı yorumunuz için asıl ben teşekkür ederim. Ama ne yazık ki reele inen kesim biz değil onlar hocam. Bu düşüncelerimin birkaçını gerçekleştirmek istesem bir partinin pelerini altına sığınmak ve bu yüzden de düşüncelerimin bir çoğundan vazgeçmek zorunda kalacağımı biliyorum, bu yüzden de biraz teorik kalıyoruz. Küresel büyüme ile sosyal eşitlik arasında ise bir denge kurabilirsek (şuan terazi çok büyük bir farkla kapitalizm tarafında) en ideal düzeni kurabiliriz sizin de belirttiğiniz gibi. İyi okumalar diliyorum.
Metin T. okurunun profil resmi
Komünizm yolunda sosyalizm bir ara durak derdik. Zatı şahaneleri öyle demişti zira. Ben de öyle inandım. Okudum. Bir bu olsa dükkan senin. Gırla. Ama her şeyden bir ana fikir çıkarmayı öğrenmiştim zira. Diyordu ki eşit işe eşit ücret. Bir saat mi çalıştın doktorum, bir saat çalışan herkes gibi olacak gelirin. Olağanüstü. Kim itiraz eder ki? Yoksa kim itiraz etmez ki, mi? Sonra, herkesin verebileceği kadar iş, ihtiyacı kadar ücret herkese. Aşama ikidir bu. Cennet. Tam 2.5 milyar kişi bu cendereden geçti. Olmadı. Oynadıkları tüm oyunları kaybettiler. Sebep için detay vermeyeceğim. Ama diyebilirim ki, onlar gerçek İslam değildi. Gerçeği büküyorlardı. Bükmeselerdi Komünizm cennetindeydik çoktan. Taliban da işid de sapına kadar İslamdır tıpkı Kızıl Kimerlerin ve Stalin'in sapına kadar komünist olduğu gibi. Subjektif tarifler havaalanına gitmez. Sametciğim kalemine ve yüreğine sağlık.
Samet Ö. okurunun profil resmi
Metin ağabey ben suçu komünizmde aradım senin aksine, elbette insanın bilinçdışı yanının iradi, bilinçli yanından ağır bastığının farkındayım. Ama isteyince dağı taşı ayağa kaldırır insanoğlu. Bir tane de kommün yaşamın büyük ölçüde yaşandığı ve huzurlu olan bir yer aradım aradım bulamadım. Suriyedeki ortak yaşamı kabullenmiş Kanton tipi yapılanmaları duydum, imkanım el verse gitmeyi dahi düşündüm. Düşünebiliyor musun Metin ağabey, ekip biçip kendi aralarında paylaşıyorlar. Devletin ve çatışmaların kıskacından saklanabilmişler. Haa bir de Rainbow Gatherings var, belki bilirsin. Zaten Antalyayı çok sever bu hippiler. :))) Bildiğin arkaik olmayan insanın arkaik yaşamını hayata döndürüyorlar, müzik, tabii kutsal ateş, alkolsüz ama az kenevirli yaşam. İnanılmaz yani, bana göre demek istiyorum. Suç belki komünizm'in kökeninde yatıyordur, belki de dökülen kanların lanetindendir kim bilir :) Başka bir manifesto yazılır bunun üstüne. Değerli yorumun için teşekkür ederim.
1 sonraki yanıtı göster
Necip G. okurunun profil resmi
Samet Hocam bu değerli incelemeniz için teşekkür ederim. Ben de başta altına daha kapsamlı bir yorum yazmak istedim ama sonra kendimi durduramayacağımı anladığımda vazgeçtim:) Ancak bir teşekkür etmeden de geçmek istemedim. Çok güzel ve akıcı bir özet çıkartmışsınız. Emeklerinize sağlık...
Samet Ö. okurunun profil resmi
Ben de incelemeyi yazarken uzatmayayım diye oldukça çaba harcadım. Aslında bu konuda söylenecek ve düşünülecek çok fazla malzeme var. Konu konuyu açıyor ve en sonunda upuzun bir metin çıkıyor. Ama sizin düşüncelerinizi de okumak isterdim, farklı pencereler açacağınıza eminim. Yorumunuz içinse ayrıca teşekkür ediyorum Necip hocam.
Semih Doğan okurunun profil resmi
Öncelikle eline sağlık Samet. Bilimsel veriler ve istatistiklerle destekleyerek söylemek istediklerini tartışmaya kapalı bir şekilde önümüze sunmuşsun. Zaten bu şekilde ispatlayarak yazdığında kimse de çıkıp itiraz edemiyor. Böyle yazılara bayılıyorum açıkçası... Gustave Le Bon isimli arkadaş mükemmel bir toplumsal tespit yapmış. Sen ise bu tespitin içerisinde “hülyaları ortadan kaldıranlar” kısmına dahilsin. Ben de o gruba dahil olmaya çalışanlardanım. Yine Gustave Le Bon’un dediği gibi “kurban” olacak olsak bile doğru bildiğimizi söylemekten vazgeçmeyelim. Çok beğendim, çok hoşuma gitti. Tartışma kapısını kapatman ise, zekanın bir göstergesi. Teşekkürler bu değerli bilgilendirme için.
Samet Ö. okurunun profil resmi
En başta istatistik koyma konusunu bayağı düşündüm ve sonra doğru karar olduğunu düşündüm. Bu söylediklerim çok da yeni şeyler değil, belki mahalle kahvehanesindeki Komünist Ekrem bile söylüyordur bunları :) Ama sayılarla konuşanı kimse es geçemez. Belki de birkaç zihinde ışık yanar, sonra onlar da birkaç ışık yakar da kasırganın çıkmasına sebep olan kelebek olur çıkarız umudu, çok sağlam bir teşvik. Değerli yorumun için teşekkürler dostum.
Tuğçe Merve okurunun profil resmi
Gerçekten güzel bir inceleme olmuş, gayet net. Teşekkürler 👍
Samet Ö. okurunun profil resmi
Ben teşekkür ederim. Birkaç zihinde bir parlama yaratabildiysek ne mutlu.
Guy Fawkes okurunun profil resmi
Bunlar üzerinde durup düşünmemiz gereken konular elbette. Ancak böyle toplum genelini ilgilendiren fikirlere genel olarak fanatik bi şekilde yaklaşıldığı için herhangi bir ideolojiye bağlı olarak bunları sunmamak daha iyi olacaktır diye düşünüyorum. Sosyalist, komünist akımlar için, Sovyetler zamanında yaptı, olmadı diyenler olucaktır. Kapitalizm zaten almış başını gidiyor, sosyalizmin en ihtişamlı günlerinde dahi yeni işçi politikalarıyla kendini el üstünde tuttu diyenler olucaktır elbet. İncelemenizi bende beğendim, emeğinize sağlık :)
Samet Ö. okurunun profil resmi
Ben ideolojilerden öte haklara önem veririm. Bunda yıllardır gece gündüz vardiyalı çalışıp karşılığında hiçbir şey elde edemeyen bir sürü insana olan acıyla karışık öfkem etkilidir diye düşünüyorum. Şu alıntıyı da çok severim, buraya bırakıp kaçayım. #16351068 Yorumunuz için teşekkür ediyorum.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.