Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

222 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Uçurumların sosyolojisi
YouTube kitap kanalımda Uçurum İnsanları kitabını önerdim: ytbe.one/tPAQoHh_su4 "Açın milyon katı toklar Yani isteseler rahat rahat doyururlar" Indigo Hadi biraz şehircilik oynayalım. https://1000kitap.com/Nordavind hediye etti bu kitabı, ben de onunla birlikte uçurumdayım artık. Bugün ben Milano'nun alışveriş caddesi Via Montenapoleone, Paris'in zamanında aristokratik amaçlara hizmet eden Champs-Élysées ya da Barcelona'nın La Rambla'sı değilim. Ben bugün devletin İngiliz kömürü ve makarnasıyla iktidarını ayakta tuttuğu Londra'nın, Le Corbusier, Mies van der Rohe ve Louis Sullivan gibi isimlerle başlayan modernizm akımının, Minoru Yamasaki'nin Pruitt Igoe evlerinin ghetto ve suç yüklerinin binaların statik hesabına katılması unutulmak istendiğinden dolayı yıkıldığı ve modern mimarlık akımını öldürdüğü Doğu Yakası'yım. Rabbul meşrikayni ve rabbul magribeyn. Ama Batısı daha çok hoşlarına gitmişti çamurdan yarattıklarına. Çünkü Batı'da yoktu hammaddeleri olan çamur. Venedik'te gondol turlarına binip gününü gün etmek, Lizbon'da şarap tadım turlarına katılmak ve Amsterdam'da peynir, mantar ve esrar çeşitleri arasında zihinsel tokluk oyunları oynamak varken Jack London manyağın teki miydi Londra'nın Doğu Yakası'na uğrayacak kadar? Modernizm icat edildi; ghetto, suçlar ve evsizlerdi katalizörü, Fıtrat icat edildi; işçi kazaları, başarısızlıklar ve devletin kendi yönetimindeki ölü piksellerdi bahaneleri, Jack London icat edildi; soyadını hakkıyla tanıması gerektiğini düşündü, çünkü hiç kimsenin ismi onun gibi Oğuz İzmit, Necip İstanbul, Tuco Ankara ya da Metin Moscow değildi. Derdi Londra'nın vitrini değildi. Onun derdi öne çıkarılan güzel ve hatasız kıyafetlerin altında onları yukarıda tutan defolu kıyafetler, manav tezgahlarında öne çıkarılan parlak ve harika domateslerin altında onları halka daha yakın tutmaya yarayan ilaçsız ve çürümüş domatesler, halkın onayını kazanmak için duvarların estetik gözükmesini sağlayan boyaların altında gelişigüzel yapılmış kaba karışık alçılardı. Modernizm de böyle kuruldu aslında. Afrika'dan siyahi köleler aracılığıyla getirildi Sanayi Devrimi, üzerinde kocaman bir "İTHALDİR." yazısı, Londra halkına sunuldu. Batı Yakası bunu beğendi, Doğu Yakası'nın bundan haberi bile olmadı. Aynı Afrika'da kakao üretimi yapan işçilerin kendilerine çikolata uzatıldığında hayatlarında çikolatayı ilk kez tatmaları gibiydi. Aslında her ülkenin ortasından geçen bir ayna orijin oluyordu ve bu aynanın bir tarafındaki insanların kalçalarını devletlerine emanet etmeleri orijine göre simetrikleri alındığında da durumu pek değiştirmiyordu. Vergiler arttığında, işsizlik yükseldiğinde, ekmeğin, mazotun fiyatı zamlandığında Kuzey Denizi manzaralı düşkünhanesinde karnı zil çalan adam da, Kuzey Atlantik Okyanusu manzaralı villasından dışarıyı tok karnıyla seyreden insan da devletin kendilerini tecavüz ettikten sonra edindikleri orgazma karşı koyamıyordu. Ama işin ilginci de nedense taç her zaman en çok bu zevkin kaynağına yakışıyordu. Politik bir pornoydu bu. İnsanlar yemeklerini her gün "Son Akşam Yemeği" gibi bir algıda, yarın yemek bulamayıp da ölecekmişçesine yemeyi arzularken, İngilizlerin London'ın anlattığı sefalet tablosunda renklerin hepsi sanki Bob Ross'un kıvırcık saçlarına kaçışmıştı. Gri, siyah ve kahverenginin tonları bile bir renk olabiliyorken renksizliğin ve sefaletin içinde gününü bile kurtarmaya mecali kalmamış insanları hangi renk sahiplenirdi ki? Bir de İngiltere'nin zor zamanları değilmiş ya, burada ağza alınmayacak küfürlerin olduğunu varsayabilirsiniz. Ben ağzıma burada küfürleri alamazken İngiltere'nin Doğu Yakası taş gibi ekmekleri, bulamaç gibi yulaf çorbalarını ve pislik içinde üretilmiş yiyecekleri ağızlarına almaya çabalıyordu. Ortaçağ'ın işkence aletlerinden dikenli ve çivili koltuklar, her türlü böcek ve fareye ev sahipliği yapan işkence çeşidi Yakın Çağ'ın İngilteresinde kendine sosyolojik bir reenkarnasyon imkanı bulmuştu. Düşkünhanelerde, evsiz yurtlarında, duvarların insanın üstüne geldiği her mekanda suçun tanımı ne bu mekanların tasarlanması emrini alan mimarlarda ne de insanların birbirlerinin kaburgalarını kırıp, kadınlara ve ihtiyarlara saldırmasıydı. Birkaç armut, ekmek ya da baklava çalıp, atıştırıp, açlığını yatıştırmak ne Snickers'ın ne de kadınlara, ihtiyarlara saldıranlara hiçbir ceza vermeyen mahkemelerin hoşuna giderdi. Her gün uçuruma daha çok kişi yuvarlanıyor, etrafına sarılmış mumyalarının üzerinde İngiliz malı, Türk malı vs., yapıştırıcıları ülkelerin ortasından geçen aynanın iki tarafındaki sahnenin rutin sonucu, mutlulukları ise bitmek bilmeyen ödünç makarnaları. Uçurum, cesetlerin yükselmesiyle uçurum özelliğini tam kaybediyor derken, uçurumun kıyısındaki ekonomik dağ ne yapıp ediyor yükselip bir yolunu bulup o cesetlerin hayatın Batı Yakası'nı görmesini engelliyor. Oysa ki paranın yenmiyor olduğunu son ağaç kesildikten, son balık yakalandıktan ve son nehir zehirlendikten sonra anlayabileceğimiz güne doğru şafak sayıyoruz. " Gel bir çılgınlık yapalım. Doğu Yakası'nı ziyaret edelim, maceralara atılalım. " Jack London "O yasak bu yasak Ekmek yasak su yasak Yürümek yasak uçmak yasak Çiçeklere basmak yasak Kalburüstü olsak da yaşasak Fikir yasak zikir yasak Horlamak yasak tıklamak yasak Kadınlara zaten yasak" Halk "Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir." Kendi ellerimizle harap ve bîtap düştük uçurumun içine. "Anadolu'da umut ölmüş. Umut yok, umut! Göster bana, bir tane söylesene umut. Umut ver bana, bir şey için umut ver. 20 yıl sonraya, 30 yıl sonraya bir umut ver diyoruz." youtube.com/watch?v=WNWQO70...
Uçurum İnsanları
Uçurum İnsanlarıJack London · Alfa Yayınevi · 20203,533 okunma
··
953 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Metin T. okurunun profil resmi
Hep düşünürüm, Kapitalizm nedir diye. Galiba bir misnomer. Gerçi Oğuzcuğum giydirmiş. Tuco duymasın diyeceğim de, o da duymuş. Müsebbibi o zatı muhterem. Sıkı bir giydirme yapabilir. :))) Başımın üstünde yeri var ama. Maksat gönüller bir olsun. Fikirleri tartışmayacağız da ne yapacağız, turşusunu mu kuracağız ayol? E, madam giydirilmeyi göze aldım, bari Dolce Gabbana giydirin. Gömlek olsun. Dar kesim, beyaz, üstü puantiyeli. Jaguar desenli, yanında da bir kaç buse. :))) Ottoman altın paranın içine bakırı elli kere karıştırdı da, bu elli kerede enflasyonun ne olduğunu öğrenemedi billahi. Biz de kapitalizm adını verdikleri bir iktisadi sistemin gerçekte olmadığını, kapitalizmin serbest piyasa ekonomisi düşmanları tarafından dayatılmış bir misnomer olduğunu bile öğrenemedik. Misnomer dedim ya, aslında kötülüğe sıfat edildi garibim. Yok artık! Kapitalizm olarak tanımlanan şey, iktisadın kendisidir bana kalırsa. Ve ne köleliğin var olduğu ekonomik yapıda, ne feodal ekonomik yapıda, gerçek anlamda kapitalist sistem olarak tanımlanan ekonomik yapıdan hiçbir fark mevcut değildir. Alın size bir kaya. Dayanıp soğuk bir bira içmek serbest ama :))))
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Salt kapitalizm kelimesi bu genel durumu anlatabilmek için çok çok eksik bir kavram Metin Abicim. Jack London gibi bir maceraperest olup da gününü etrafımızdakilerden bambaşka bir şekilde yaşamayla bu sistemlerin ne yapmaya çabaladığı anlaşılır esas tam olarak. Esas misnomer olan şu an Hasankeyf yakınlarında tarihi bir kayanın yanında anakronik bir şekilde Dolce Gabbanasıyla, dar kesim, beyaz, üstü puantiyeli, Jaguar deseni kıyafetiyle duran bir Metin Abi olurdu. Hiç tahmin edemedim doğrusu seninle buralarda o şekilde fikirleri tartışmayı. :))
7 sonraki yanıtı göster
NigRa okurunun profil resmi
Halbuki bu güne haftalardır süren o bıkkınlıktan ayrı başlamıştım Oğuz, şu 140journos videosu bitirdi beni.
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Ben o Seküler Göç serisinden sonra geleceğimden Türkiye'yi silmiştim, en azından şimdilik düşüncelerim o yönde...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.