Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

256 syf.
·
Puan vermedi
KAYBEDENLER KULÜBÜNÜN HÜZÜNLÜ PALYAÇOSU
Hepimiz hayatımızın bir noktasında büyük kayıplar yaşamışızdır. Bu kayıplar karşısında her birimizin reaksiyonu farklı farklıdır. Kimimiz kaybı kazanca dönüştürür, bu kayıpla ruhunu olgunlaştırır, hayata daha bi' tutunur; kimimiz de kaybı içinde derinleştirerek bu kaybedişi ruhunda bir uçuruma dönüştürür, en ufak bir üzüntü yaşadığında o uçuruma yeniden yuvarlanır. Öyle ki bir süre sonra artık o uçurumdan çıkacak gücü ruhunda bulamaz, her defasında çıkmak için daha fazla çabalaması gerekir. Zira ruhu yorulmuştur, yorulan ruhlar kaybolmaya daha fazla meyyaldirler, yaşamaya daha az istekli, konuşmaktan çok susmaya dönük, etrafla daha az ilgili… Böyle insanları gözlerinden tanırsınız, dalgın ve uzaktır gözleri, bir gülümsemenin arkasında maskeledikleri hüzünleri dikkatli gözlerden kaçamaz… Onlar kaybetmişler, yenik düşmüşler, sığındıkları son kale de ellerinden düşünce kendilerini hayalî kalelerin içine hapsetmişlerdir. Henrich Böll’ün ağır tempoda ilerleyen melankolik romanı Palyaço, bende derin bir hüzün duygusu uyandırdı ve bu cümleler dilimden dökülüverdi. Zira romanın kahramanı Hans, hüzünlü bir palyaço. Görevi insanları güldürmek olduğu halde hayatındaki derin hüznü palyaço makyajının ardına gizleyerek etrafındakilerden saklayan, saklamaya çalışan bir “kaybeden” diğer bir deyişle. Samipaşazâde Sezai’nin “Pandomima” isminde bir hikâyesi vardır. Sezai, o kısacık hikâyede, tıpkı Hans gibi görevi insanları güldürmek olan Paskal ismindeki hüzünlü bir pandomim sanatçısının hikâyesini anlatır. Paskal, sahnede, gelen müşterileri güldürmek için çeşitli şaklabanlıklar yaparken, gözlerindeki hüznü, yoğun bir makyajla maskeye dönüşmüş bir yüzün arkasına saklar, şahsî hayatındaki hayal kırıklığını ve derin acıyı kimseye belli etmez. Hikayenin sonunda makyajlı suratıyla dili dışarda olarak kendini asan Paskal’ı evinde bulan komşuları onun oyunlarından birini yaptığını düşünerek kahkahalarla gülerler. Sezai hikayesini “Hayatında herkesi güldürdüğü gibi, ölümünde de kimseyi ağlatamayan zavallı Paskal’ın bu seferki hâli taklit değil, ölüm gibi hakikatti.” Cümlesiyle bitirir. Trajik bir sonla biten acılı bir hikâyedir Pandomima. Henrich Böll’ün “Palyaço” adlı romanı da daha ilk cümlelerinden bu hüzünlü hikâyeyi çağrıştırdı bana. Romanın anlatıcısı Hans isminde, 27 yaşında, Marie ismindeki sevgilisi tarafından terk edilmiş bir palyaçodur. Ailesiyle bağları pek kuvvetli olmayan Hans, hayattaki tek varlığı sevgilisi tarafından da terk edilince hayatla olan bağları iyice zayıflar, sakatlandığı için mesleğini de icra edemez hale gelir ve doğduğu şehre geri dönmek zorunda kalır. Roman, bu geri dönüş sürecini, sonrasını ve Hans’ın geçmişini kahramanın ağzından geriye dönüşlerle okuyucuya anlatır. İnsan güven duymayı, sevmeyi sevilmeyi öncelikle âilede öğrenir, zira sevmek sevilerek öğrenilen bir duygudur, sevgi güveni doğurur güven de hayata tutunmayı sağlar. Kendisine güven duyulmayan, gerçek manada sevilmeyen bir bireyin kaybolması da kaybetmesi de kaçınılmazdır. Hans bu duyguları ailesinde yaşayamaz. Anne ve babası iki yüzlü insanlardır. Hans, sanatkâr ruhlu, hassas bir adamdır. Çok sevdiği kız kardeşi Henriette’nin -annesinin ve etrafındakilerin telkinleri ile- “kutsal Alman topraklarını savunmak için” savaşa gönderildiğini görmüş fakat kız kardeşi için elinden hiçbir şey gelmemiştir. Henriette’nin mavi şapkası ve sırt çantası ile tramvaya binip gidişi ve bir daha geri dönmemesi Hans’ın ruhunda ilk derin yarayı açar. sonrasında güven iyice zedelenir ve kaçış baslar. Romanda Hans’ın palyaço olması oldukça önemlidir. Palyaçonun maske gibi bir makyaj yapması, insanları güldürmesi kendisinin de daima gülen bir yüze sahip olması gerekir. Bu bağlamda palyaço romanda sembolik bir anlam taşır. Hans bir palyaço olarak insanları güldürür, ama içi kan ağlar. Onun karşısına çıkan insanlar da göründükleri gibi değildirler, sürekli maske takarak gezerler. Hassas bir sanatçı ruhuna sahip Hans’ın en büyük sıkıntısı insanların bu İKİ YÜZLÜLÜKLERİDİR aslında. Hans’ın annesinin savaş döneminde Yahudi düşmanlığı yaptığı ve Henriette’yi kendi hırsları için feda ettiği halde birkaç yıl sonra aniden Yahudi dostu kesilip “Irk Çatışmalarını Uzlaşma Cemiyetleri Merkez Komitesi”nin başkanı olması hatta Anna Frank’ın evini ziyaret etmesi dikkat çekici bir ayrıntıdır. Bu, gerçek bir pişmanlık değildir menfaate göre yer değiştirmedir sadece. Hans, annesindeki bu inandırıcı olmayan değişimi görünce ona olan kızgınlığı kat kat artar. Hans’ın babası da oğlunun sakatlandığını ve mesleğini icra edemeyeceğini bildiği halde ona yardımcı olmaz, her zaman annenin otoriter gölgesi altında ezilmiş bir figürdür. Oğlunun beş parasız kaldığını bile bile ona para yardımı yapmaz. Sevgilisi vardır, eşini aldatır. Romanda toplumun iki yüzlülüğü ağırlıklı olarak Hans’ın Katolik sevgilisi Marie’nin çevresinde bulunan dindar Katolikler üzerinden anlatılır. İnsanların söyledikleriyle yaptıklarının birbirini tutmaması ve bunlar karşısında Hans’ın her şeye rağmen daima doğru bildiği yolda -tökezleyerek de olsa- ilerlemesi, onun gitgide yaşadığı toplumdan dışlanmasına ve yalnızlaşmasına neden olur. Hans’ın sevgilisi olan Marie’ye bağlılığı dikkat çekicidir. Bu bir aşk mıdır yoksa bağımlılık mıdır bilinmez ancak Hans’ın çok sevdiğini iddia ettiği Marie’yi de pek mutlu edemediği açıktır. Marie Katoliktir ve roman boyunca Marie’nin Katolikliğine vurgu yapılır. Hans, bu tür kısıtlamaları mantıksız bulur ve Marie’nin hassasiyetlerini de pek anlamlandıramaz, onun isteklerine boyun eğmeye çalışır ama belli ki bunu da pek gönüllü yapamaz. Zaten Marie de günün sonunda inancı ile Hans arasında bir seçim yapar ve kaçmadan bir gece önce sevgilisine “O kadar sevimlisin ki, sevimli ve yorgun.” cümleleriyle son sevgi gösterisini yaptıktan sonra “Gitmem gereken yola gidiyorum.” şeklinde bir not bırakarak Katolik Züpfner ile kaçar. Görünen budur ama Hans’ın romanın bir yerinde “Marie’nin niçin ona kaçtığını anlamadım; ama belki ben gerçekte Marie’yi bile anlamamıştım.” diye itirafta bulunması da hikâyenin bizim görmediğimiz bambaşka yönleri olduğunu îma eder. Roman genel olarak monoton bir yapıya sahip, ancak anlatıcının ironik üslubu eseri okurken sık sık gülümsemenize neden oluyor. Ancak bu gülümseme yoğun bir acının içine gömüldüğü için buruk bir şekilde yüzünüzde donup kalıyor çok zaman. Normal hayatta şaklabanlık yapan bir palyaçoyu kimse ciddiye almaz, onun söylediklerine güler geçer herkes. Yazar da bazı gerçekleri dile getirebilmek için bu palyaço maskesinin arkasına sığınıyor ve sahte ahlak kurallarını, toplumdaki her türlü iki yüzlülüğü ve sahtekarlığı kıyasıya eleştiriyor. Roman 1963 yılında yayımlandığı halde güncelliğini hala korumakta, bu da romanın evrensel konuları başarıyla işlemesinden kaynaklanıyor. Sonuç olarak Henrich Böll ile tanışmak istiyorsanız Palyaço iyi bir başlangıç kitabı. Herkese keyifli okumalar. BLOGUMDAN OKUMAK İSTERSENİZ: hercaiokumalar.wordpress.com/2018/08/26/kayb...
Palyaço
PalyaçoHeinrich Böll · Can Yayınları · 20141,505 okunma
··
486 görüntüleme
Resul Bulama okurunun profil resmi
Hocam, hayattaki kayıpların insana etkilerini ne güzel anlatmışsınız. Madem ki geldik bu dünyaya acılar ve kayıplar mutlaka olacaktır. Önemli olan yaşananlara karşı bizim vereceğimiz reaksiyonlardır. Ben acizane bu reaksiyonların sonuçlarını üçe ayırıyorum. Çiğ insan, pişmiş insan, dibi yanmış insan. Hayatta karşılaştığımız her olumlu ve olumsuz koşul bizim olgunlaşmamıza ve pişmemize yaradığı sürece bize değer katar. Acılar bizi içimize kapayıp insanlardan koparmaya, kendimizden bile uzaklaştırmaya başladığında bize zarar vermeye başlamıştır. Buna izin vermeyen ideal insanları filmlerde, romanlarda ağırbaşlı ve vakur tavırlarıyla tanıyabiliriz.
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim değerli katkınız için.
Murat Ç okurunun profil resmi
Yahu böyle bir başlıkla yola çıkarsanız benim gözümden kaçar mı? Bir Kaybedenler Kulübü üyesi ve seveni olarak hayatımızın kazanım kısmının, kaybetme kısmından daha az olduğunu düşünüyorum. Genel olarak kaybetmeye dayalı bir ömür yaşıyoruz. Bedenimizin yaşadığı yorgunluk belki geçer ama ruhumuzun paramparça olmuş her bir bölümü, sonsuzluk girdabında sağa sola savrulup geri dönülmez bir kara deliğe hapsoluyor. Böll sevdiğim yazarlar içindedir ve Palyaço kitabı da okuyacaklarım arasında kitaplıkta bekliyor. Yakın zamanlarda okurum umarım. İnceleme için teşekkürler, elinize sağlık.
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim değerli yorumunuz için. Kendimizi bulduğumuz kitapları daha büyük bir hevesle okuyor ve yazıyoruz galiba. Okuyanlar da yazımda kendilerini bulmuşlarsa bir şeylere dokunabilmişim demektir. Bundan mutluluk duyarım. Keyifli okumalar
Selman Ç. okurunun profil resmi
Öncelikle sahalara hoş geldiniz hocam. Muhteşem bir giriş olmuş bayıldım. Emeğinize sağlık. Sonrasında S. P. S'nin bahsettiğiniz romanını anlatırken aklıma Türkan Şoray'ın palyaço olduğu film geldi Ateş Parçası'ydı sanırım. Gerçekten de "Kaybedenler Kulübünün Hüzünlü Palyaçosu" tabiri çok yakıştı. Tekrar emeğinize sağlık toplantıda görüşmek üzere inşallah.
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Selman Bey, okuduğunuz ve değerli yorumunuzu paylaşıp katkıda bulunduğunuz için. Hoş bulduk diyelim.:)
Bu yorum görüntülenemiyor
Anıl okurunun profil resmi
Ayşe ellerine sağlık. Genelde toplantı kitabını toplantı sonrası yapmayı tercih ediyordun ama bu sefer önden vermişsin ve çok da iyi yapmışsın diyeyim. Öyle ki ben bu kitabı okuyalı çok olmuştu, çoğu yerini hatta içeriğini bile unutmuştum ki incelemen ile fazlasıyla hatırladım bu anlamda sana teşekkürü borç biliyorum. Belki inanmayacaksın ama şu sıralar kendimi Hans gibi hissediyorum hatta bu hissiyatımı bir arkadaşıma da açmıştım. Neşeli, hiç bir sorun yokmuş gibi gözüküyor olmama rağmen iç sıkıntılarım ile boğuştuğumu itiraf etmeliyim. Tabi ben bunları burada yazıyor iken senin şu cümlelerin (cümlem bitince en altta paylaşacağım) ile kendimi gerçekten Hans olarak görmem kaçınılmaz oldu. Tekrardan bu özel inceleme için kendi adıma teşekkür ediyor, ellerine sağlık diyorum. "Zira ruhu yorulmuştur, yorulan ruhlar kaybolmaya daha fazla meyyaldirler, yaşamaya daha az istekli, konuşmaktan çok susmaya dönük, etrafla daha az ilgili… Böyle insanları gözlerinden tanırsınız, dalgın ve uzaktır gözleri, bir gülümsemenin arkasında maskeledikleri hüzünleri dikkatli gözlerden kaçamaz…"
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Ben teşekkür ederim okuyup yorumladığın için.:) Açıkçası pek çoğumuz zaman zaman kendimizi böyle bir girdaba kaptırabiliyoruz, sanırım böyle durumlarda bu tip kitaplar okuyunca yalnız olmadığımızı fark ediyoruz, yalnız olmadığımızı anlamamız iyi ama diğer yandan da bu tip okumalar bu bunalımlı süreci besleyebiliyor. Ortaya böyle yazılar çıkabiliyor.:) Dengeyi tutturmak lazım galiba. Sonuç olarak iyi ki kitaplar var.:)
1 sonraki yanıtı göster
Osman Y. okurunun profil resmi
Güzel bir inceleme olmuş, giriş kısmı aslında pek çok şeyi özetliyor. Kimse palyaço olmak istemez özetle, biraz şartlar sürükler biraz da kendi hataları insanın. Kimse bir palyaçonun ailesi,arkadaşı,dostu,eşi de olmak istemez. Her şeye rağmen en çok kan bağı olan ailesi ümit kesmez palyaçodan, sonra biraz eski dostları idare eder, sevgilisi veya çevresindeki tanıdıkları ise ilk fırsatta bağını koparırlar onunla. Kaybedenlerin halinden kimse anlamaz, diğer kaybedenler belki biraz anlamaya çalışır ama o da zor. Kitapta diyordu ya, "Kimse bir palyaçoyu anlayamaz, başka bir palyaço bile" Biz de biraz palyaçoluk ediyoruz belki de burada , en çok kendime diyorum , bu sitede inceleme palyaçoluğu, hikaye palyaçoluğu, alıntı ve ileti palyaçoluğu yapıyoruz gibi geliyor bana. Asıl olması gerekenlerden kaçıp yüzümüzde bir boyayla oyalıyoruz kendimizi, yanılıyor muyum bilemedim.
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Teşekkür ederim katkılarınız için. Bence siz de kendi incelemenizi yazmalısınız Osman Bey. Söyleyecek çok sözünüz var gibi...
1 sonraki yanıtı göster
Burak okurunun profil resmi
Çok ilgi çekici bir inceleme olmuş Ayşe hanım, emeğinize sağlık. :)
Remziye okurunun profil resmi
Aşık olduğu için kahve döküyordu terliklerine Heinrich Böll'ün palyaço'su Mary onu bırakıp gitmişti, yalnızdı Böyle diyordu Didem Madak Grapon Kağıtlarında ve tevafuk oldu ki bu dizeleri okuduktan sonra denk geldim iletine :)) Zira ruhu yorulmuştur, yorulan ruhlar kaybolmaya daha fazla meyillidirler, yaşamaya daha az istekli, konuşmaktan çok susmaya dönük.... Kitap okunmalı muhakkak fakat kitaptan daha çok beğendiğim, sana hissettirdikleri oldu keyifle ve acıtıcı bir hüzünle okudum. Hislerine sağlık: )))
1 önceki yanıtı göster
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Merhaba Remziye.:) Ne güzel, ne değerli bir katkı olmuş çok teşekkür ederim. Didem Madak'ın dizelerini bilmiyordum sayende öğrenmiş oldum. Eğer bu güzel dizeleri alıntı olarak paylaşırsan ben de sayfamda paylaşırım. Ayrıca güzel sözlerin için de teşekkür ederim. Sevgiler
3 sonraki yanıtı göster
NigRa okurunun profil resmi
Okuduğum ve sevdiğim bir kitaba yaptığın incelemeyi okumayı çok seviyorum. Tane tane güzel güzel anlatışın sanki kitabı daha iyi anlamama, benimsememe yardımcı oluyor. Böyle içsel kitapları çok güzel yorumluyorsun, kalemine sağlık, ömrüne bereket.
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Cok teşekkür ederim Kevser:) Bu güzel yorumunla günümü güzelleştirdin, hislerimiz karşılıklı ben de senin incelemelerini okumayı çok seviyorum. Her şey yüreğince olsun. Sevgiler
Medine okurunun profil resmi
"Ağlarken içim güldü gözlerim Bir günah gibi gizledim" Tepki çekmemek adına birçok şeyi "deliler" anlatmadı mı zaten?
11 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.