Sisifos ve hayat üzerine absürt söylencelerSisifos'u incelemeye nasıl başlanır, zor bir karar. O zaman kemerleri bağlayın! Sizi etrafından dolaştırayım.
"Hayat tekrarların tekrarlarının tekrarlarından oluşur" diye über muhteşem bir söz vardır, insanoğlunun bu dünyada sayılı olan günleri çoğu zaman birbirinin tekrarı değil midir? Hatta birçok insanın hayatı bile birbirinin tekrarı sayılabilir; doğ, okulu bitir, işe başla, çevre edin, evlen, çocuk yap, dede/nine ol, öl.
İşte insanın; "var olmaya mahkum edildiği" bir dünyada kaderinin, sonsuza kadar nafile bir çabayla ağır bir kayayı dağın zirvesine çıkartmaya çalışan kadim Sisifos hikayesine bu kadar benzemesi, hayatın salt gerçeğini ne güzel özetliyor!
Camus bu oldukça ağır ve felsefi deneme türündeki kitabına:
"Gerçekten önemli olan bir tek felsefi sorun vardır; İntihar!" şeklinde çarpıcı bir başlangıç yaparken işte bizi, kendi hayat sorgulamasının ortasına böylece bırakıveriyor. Biz de kendi çevre, zeka ve birikimimiz ölçüsünde bu sorgulamaları yapıyoruz ve gündelik hayatın arkaplanında kalan bazı sorgulama anlarında yapmaya da devam edeceğiz. Mevlana'nın dediği gibi; Herkes kendi kepçesinin büyüklüğüne göre alacak ummandan. Ama unuttuğumuz bir şey var; yaşamın bu karmaşası içerisinde bocalayıp dururken zamanı, dolayısıyla kendimizi tükettiğimiz gerçeği! İçi boş dostluklar, çabuk tüketilen sevgiler ve yaşanmadan geçilen an'lar arasından savrularak geçerken gülümsemeyi de unuturuz. Oysa hayat, bu küçük an'lar şeklindeki muazzam harmoninin içerisinde gizlidir.
Belki bu dünyaya mutlu olmak için gelmedik. Ama mutluluk, çoğu zaman alt paragrafta bahsi geçen sisifosvari gülümsemede hayat bulur.
"Yaşamın yaşanmaya değip değmediği konusunda bir yargıya varmak felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir"
Hayat gerçekten de yaşamaya değer mi? Hayatın temelinin absürd olduğunu fark eden çoğu kişi bu soruyu sormuştur. Bu sorgulama hayatın olağan akışı içerisinde bir "Neden?" duraksaması ile gelir çoğu zaman. Kimilerinin yanıtı "Her şeye rağmen hayat güzel" olurken, kimilerininse "Bu kadar çok acıya karşın dünyada mutluluk ne kadar da az, uğraşmaktan yoruldum" olmuş ve içlerinden bazıları bunu eyleme döküp kendilerini ölümün bilinmez ve karanlık kollarına bırakmışlardır.
Biz de yaşanılan her şeyin en sonunda bir yerde anlamını kaybedecek olduğunu biliriz ve çok anlamlı hayatlar yaşamaya uğraşırız, bu nafile çaba, işte size en büyük absürt!
Camus'un varoluşçuluk felsefesi, Sisifos hikayesinin devamında gizlidir. Sisifos; Tanrıların bu anlamsız, amaçsız bir çabayı sürdürme şeklindeki dahiyane cezasına beklenmedik bir biçimde baş kaldırarak yanıt vermiştir. "Tepelere doğru tek başına didinmek bile bir insan yüreğini doldurmaya yeter. Sisifos'u mutlu olarak tasarlamak gerekir." der Camus söyleninde. Sisifos, Camus'un dediği gibi Tanrıların cezasına yüzündeki hafif ama anlamlı gülümsemeyle karşılık verir.
Her zeki insanın hayatında bir kere de olsa intiharı düşündüğü gerçeğini göz önüne alırsak, bu konular hakkında düşünmekten çekinenlerin da elbet mantıklı sebepleri var. Camus'un deyişiyle "Düşünmeye başlamak için için yenmeye başlamaktır."
ve tahtakurusu tahtayı bir kere kemirmeye başladığında bir daha durmayacağı da kesindir.
Çevremize baktığımızda gördüğümüz şeyi nasıl gördüğümüz tamamen kendi gerçeklik algımıza bağlıdır. Örneğin Sartre, Sartre gibi düşünür ve evreni Sartre gibi görür. Onun kendi gerçekliği budur ve başka türlüsü de mümkün değildir.
Felsefenin kadim çağlardan beri bize öğrettiği şey, yukarıdaki sebepten dünyayı tam anlamıyla anlamak konusundaki yetersizliğimizdir. İşte Camus'un meşhur "Uyumsuz"u da bu yetersizlikten doğar. Camus 2.dünya savaşı zamanlarında çağının uyumsuz insanını anlattığı zaman aslında insanlığın temel sorununa da ışık tuttuğunun da farkındaydı.
Uyumsuz, evrenin akla, mantığa aykırılığını, devasa derecedeki tutarsızlığını anlamış, hayatın anlamını arama gibi nafile bir çabadan her şeyi olduğu gibi görme aşamasına geçebilmiş bilinçli insanı tanımlar, bu noktadan sonra ise bir gerçeğin farkına varır; yaşanan her saniye aslında bir başkaldırıdan ibarettir. Evet, intihar etmediğiniz her saniye aslında hayatın bu sürekli keşmekeşliğine meydan okuyorsunuz.
Bu noktadan sonra, 'uyumsuz eser' kavramına değinip incelemeyi 'kör eden' niteliğe büründürmek istemediğimden kısa kesiyorum. Ama bir inceleme daha yazdıracak kadar dolu bir kavram olduğunu da inkar edemem.
Sonuç olarak 160 sayfalık burada sadece az bir kısmına değinebildiğim dolu dolu bir eser Sisifos. Kırdığım birkaç puan çoklukla kitabın çevirisinedir. Bu yüzden de kitabın zorluğunu, dünyanın en garip çevirisiyle daha da zorlaştırıp anlaşılmaz kılan, ama çevirileri ödüllere boğulan Tahsin Yücel'e de, "Tahsin Yücel Türkçesi" adında bir dil yarattığı için buradan en derin 'saygılarımı' sunuyorum. Varoluşsal sancılar çeken tüm okurlara; derin okumalar.