Eşi ve kızıyla tatile gitmek üzere yola çıkan Savcı Ziya Hudutlu'nun bir kaza sonucu bilincini yitirmesini ve sonrasında kendini-kimliğini sorgulamasını okuyoruz 67'de. Tam da Oğuzhan Uğur'dan bekleneceği üzere, bol mesajlı bol göndermeli bir ilk roman. Zaten onlar olmasa ya da bitirdikten sonra insana kendini sorgulatmasa Oğuzhan Uğur, Oğuzhan Uğur olamazdı herhalde. Babala'yı, özellikle de Mevzular'ı sıkı takip ettiğim için yazarın tarzına oldukça aşinayım. Bu da romanı gözümde daha bir cazibeli kıldı. Ancak naçizane fikrimi belirtmeden yorumumu bitirmek istemem; Mevzular'da konuştuğu her cümleyi kağıda döküp kitap yapsa, daha büyük bir keyifle okurdum. Çünkü beklentim daha çok, "Oğuzhan Uğur tarzı" diyebileceğim, bizim açıp bakmaya üşendiğimiz gündemin gerçeklerini eğlenceli bir dille anlatmasından yanaydı. Yine de keyifli bir iki saat geçirmek isteyen, metafor seven okurlara tavsiye edebilirim. =)