Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

382 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
“İL-L” ki daha önce okuduğumuz, duyduğumuz, bir şekilde bildiğimiz, tabir-i caizse sıradan bir konu olan Hz.Âdem ile Havva’nın hikâyesini, Bekiroğlu efsanevileştirmiş. Sanki bir yere gizlenmiş de bütün olup biteni izlemiş. Öyle hissetmiş, kaleme dökmüş. Olanları engelleyememenin sanki acısını çekmiş. Ben daha önce hem Kuran’dan hem Peygamberler Tarihi’den okumuş olmama rağmen, kendimi hiç bu kadar bu hikâyenin içinde, bu kadar onları anlarken, hayâl edebilirken, hissederken, ağlarken bulmamıştım. Kabil’i bile anlamak yüreğimi çok sıktı. Acıttı. Çok merak ediyorum, onun için bile açık olan af kapılarından Kabil geçebildi mi? Sadece Havva’nın güzelliğini, Âdem’in yakışıklılığını hayâl edemedim. Gözüm öyle bir güzelliği dünyada görmedi. Ama eminim ki çoktan da çok güzeldiler. Aşklarına imrendim. 40 yıl af için gözyaşı döken Âdem, bir “Affet” diye Allah’a yalvardığında arş titremiş, bir de sürgünden sonra Havva’sını istediğinde. Kabul edilmiş. Şeytanın şeytan olmadan önceki güzelliğini de daha önceden okumuştum. Üzerine karalar, isler çökmeden evvel ki. Bunun üzerine de satırlar yazmış yazar. Onun da isyanından önce bir melek olduğunu bize hatırlatmış. Habil‘i, ilk mevtayı kabullenmek istemeyen toprağın, ilk kez topraklığından utandığını hatırlatmış. Toprak, mecbur kalınca bağrına basmış. Yazar, olması gerektiği kadar yazmış. Çok detaylara inmemiş. Bilenler için araya bir kaç ayet iliştirmiş, küçük harflerle, italik yazıyla. Ama Âdem’in buğdaydan nasıl ekmek yapacağının detayına inmemiş, Cebrail’e uzatmamış kalemini. Kitabın sonlarını okumak zordu. Olanlar olmuşken, Habil gömülmüşken, şeytan elini Kabil’den çekmişken, Kabil aslına dönmüşken, asma lifinden urganın yarısı hâlâ Âdem’in bileğindeyken ve artık Âdem’in tâkâti kalmamışken, son nefesini son sayfada vermek üzereyken okumak çok zordu. SPOİLER! Burada alıntı paylaşacağım, kitabın son satırları: Gözü geride kalmadı giderken ama dönüp dönüp geriye, şu dünya âlem dedikleri gölgeliğe bir daha baktı. Bir damla yaş süzüldü yasak meyveyi ısırmış ağzının kenarından, ağır bir sızı. Cennete son bakışını hatırladı. Açtı gözlerini. Yaprak rüzgârda uçuşurken bir daha geriye baktı. Dünya! Muhteşemdi. Muaazzamdı. Bundan daha güzeli, daha mümkünü olamazdı. Cennetin hatırası hatırında böyle canlı durmasa. Dünya böyle güzelken bırakıp gitmek ne kadar zor, diyebilirdi. Ama bir cennet hatırası, bütün dünya gerçeğini hükümsüz kılabilecek denli gerçekti. Arada bir dünya ömrü. Bitti, dediğinde başladığı yerdeydi. Gözlerini son bir kez açtı. Bu kez geriye değil. Başının üzerinde gölgelenen tüllenen, kokusunu verip çiçeklenen dünya ağacına baktı. Elini uzattı. Yaseminler döküldü parmak uçlarından. Tanıklık eden parmağıyla, ağacın gördüğü resmi unutmayan gövdesine kendisinden bir işaret bıraktı. Ağaç eğildi üzerine iyice, dallarını yapraklarını uzattı. Âdem’i sardı, kucakladı. Meyveleri sanki ışıktandı, sudandı, kokudandı, hazdandı, rengârenkti, camdandı. Ateş rengi çiçekleri vardı. Gel, der gibiydi yeniden. Âdem gülümsedi. Ey ağaç, dedi, nereye çağırıyorsan oradan geliyorum ben.
Lâ: Sonsuzluk Hecesi
Lâ: Sonsuzluk HecesiNazan Bekiroğlu · Timaş Yayınları · 202112,4bin okunma
·
22 görüntüleme
Semih okurunun profil resmi
Incelemeniz çok güzel olmuş. Bende kitabı okuma isteğine neden oldu
Mir'at-ı Cünun okurunun profil resmi
Eline sağlık güzel olmuş
Seda EMİR okurunun profil resmi
Teşekkür ederim.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.