Kitabın ilk sayfalarındaki "şeyler" bombardımanı İle okuyucuyu özellikle bu kadar boğulmuş gibi hissettiriyor Perec. Neden? Amacı bu kadar çok şeyden bahsederek, şeylerin denizinde boğulmak üzere olan ama farkında olmayan insanı uyandırmak! Bunu anlamak için kitabın sonuna kadar okumak şartıyla tabi.
Burjuva olmak isteyen ama bir yandan da özgür ve bohem hayatın tadına varmak isteyen insanları kategorize etmeye çalışıyor görünse de aslında her iki yaşam tarzının da olumlu ve olumsuz yanlarına çok güzel dokundurmalar yapıyor satır aralarında. Yıllar öncesine ait gibi görünen yaşamların günümüzdeki yaşam şekilleriden farklı olmadığını görüyoruz şaşırarak. İnsan değişmiyor ki özünde...
Kelimelerle dans eden, daldan dala atlar gibi görünürken zihnimizde gizli bir tutarlılık yaratan bir yazar Perec. Paris ve Sfaks karşılaştırması ile alelade bir karşılaştırma yapıyormuş gibi sanılsa bile Doğu- Batı, Modern- Geleneksel, Hızlı- Yavaş, Burjuva- Emekçi vb. pek çok karşılaştırmayı da hissettirir bize. Karakterleri ne kente ne taşraya uyum sağlayabilmişlerdir. Çoğu uyumsuz gibi...
Askerliğe yönelik düşüncelerini okurken, babasını II. Dünya Savaşı'nda annesini ise esir kamplarında kaybettiğini öğrendikten sonra daha anlayışla yaklaşıyor insan ister istemez. Elbette tecrübelerini yansıtıyor eserlerine doğal olarak.
Sorgulatıcı ve sorgulayıcı bir eser!
Hayatın üzerinde çok durmadığımız, durmaktan çekindiğimiz kısımlarını ortaya koymuş; halının altına süpürdüğümüz acabaları, halıyı silkelemek suretiyle, ortalığı toz duman etmiştir. İyi etmiştir!