Düşün ki küçücük bir kız var sokakta, ya on yaşında ya da on iki. Jandarmanın biri geliyor, ırzına geçiyor kızın. Sokakta. Sabah sabah. Güneş ışığında, toz duman içinde. Herkes bir yere gizlenmiş, babası bile ahıra saklanmış. Kızcağız nasıl bağırıyor bir duysan. Kimsenin kılı kıpırdamıyor. 'Hay Allah!' deyip bir bıçak kapıyorum ambardan. Kızmamışım daha. İçimde öfke yok. Dosdoğru jandarmaya gidip kafasını biçiyorum. Öfkeli değilim ama. Kızcağız bağırmıyor artık, yalnız bedeni buz gibi, gözleri korkudan belermiş. Öğretmeniyim onun. Yerden kaldırıyorum. Yürüyemiyor. Bilinci yerinde, gözleri korkudan irileşmiş ama yürüyemiyor işte. Jandarmanın kanı, boynuna, saçlarına bulaşmış. Babasına götürüyorum. Babası azarlıyor beni.
'Neden karıştın bu işe?' diyor. 'Şimdi o jandarmanın arkadaşları gelir vurur beni.'
'İyi ama kızınız söz konusu!..' diyorum.
'Ne var yani?' diyor,
'Altı üstü bir kadın o. Nasıl olsa başına gelecek bir iş.'