Bu sabah bitti...
Bittiğine hem sevindim hem de üzüldüm. Üzüntüden ziyade az biraz hayal kırıklığı yaşadım.
Feminist olmasıyla tanınan Kanadalı yazar Margaret Atwood tarafından yazılan Damızlık Kızın Öyküsü (The Handmaid's Tale), aslında var olmayan ama olabileceği bence de ciddi anlamda öngörülebilir bir distopyayı anlatıyor.
Dinden, kutsal kitaplardan fazla etkilenmiş, erkek egemenliğini kabul eden, kadını üreme organıyla sınırlı tutup doğurmak dışında bir hak vermeyen muhafazakâr bir rejim düşünün. Doğurganlığın azalmasını bahane bilip kadını tüm özgürlüklerinden alıkoyan bir grup sözde "komutan"ın yarattığı bir cehennem...
Düşününce aklınıza gelenden inanın çok daha fazlası var kitapta. İnsan okuyunca "Bir gün biz de böyle olacağız." demekten alamıyor kendini.
Benim hatam önce kitabı okumadan diziye başlamak oldu, üç sezonu da bitirip kitaba başlayınca asla hayal kuramadım, kendimi sınırlamış oldum resmen ve bu kitaptan zevk almamı engelledi. Önce kitabı okuyup sonra dizisi ve (hala izlemediğim) filmi izlense çok daha zevk verici olacak, eminim. Kitabın sonu hayal kırıklığı yaşattı bende çünkü dizi çok fazla beklenti içine sokmuştu ve yeni sezonu bekleyememenin verdiği heyecan ile bir çırpıda okumak istedim. Kitabın sonu bana diziyi özletti ne yazık ki, çünkü sanırım ben mutlu sonların insanıyım, mutlu sonu görmeden -ya da gerçekten bir son görmeden- tatmin olamıyorum.
Önce kitabı sonra da diziyi şiddetle tavsiye ediyorum. Cidden güzel, cidden dehşete düşürücü. Küçük çocuklara pek okutmamanızı öneririm.