Batı'da, muazzam sömürge yağmaları ve menüfaktürdeki
gelişme, hem feodal devleti, hem de tüccarı zengin
ettiğinden. bu işbirliği kendiliğinden sağlanmıştır. Her an
seferde kalabalık bir ordunun beslenmesi, milyonluk Istanbul
örneği büyük şehirlere ucuz ve yeterli besin maddesi
sağlayabilmenin teminat altına alınması ve kaçınılmaz
gözüken uzun savaşlar gibi güç davalar yüklenmiş bulunan merkeziyetçi ve müdahaleci Osmanlı Devleti ise bu rahatlığa sahip değildi. Sadece iaşe derdi dahi, devleti muhafazakar olmaya ve eski düzeni geri getirme yolunda çaba göstermeye zorlamaktaydı.Üstelik, milletlerarası ticaretin
ve okyanusların önemi doğru değerlendirilmekle birlikte, fiyat yükselmeleri yoluyla ithal edilen ekonomik buhranın nedenleri anlaşılmış değildi. Kudretli merkeziyetçi devlet, bozulan düzeni geri getirmeye uğraşacak, bu uğurda seller gibi kan akıtılacak. buhran bu yüzden daha da büyüyüp genişleyecektir. Yükselme döneminde kapitalizme yönelişte avantaj sayılabilecek olan
merkeziyetçi devlet, buhran başgösterince, kapitalizme
yönelişi engelleyici bir rol oynayacaktır. Esasen, uzunca
süren bocalama döneminden sonra merkezi devlet ve onun
temsilcisi olan hükümdar, Prof. Uzuncarşılı'nın deyimi
ile, «Son Abbasi halifesi gibi, vezirlik, beylerbeylik, kapıcıboşılık vesaire menşurları veren» bir kukla durumuna
düşecektir. Buhranın nedenleri anlaşılmış olsa bile, harekete geçebilmek güçtü, ama olanaksız değildi.