Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

368 syf.
10/10 puan verdi
Okuduğum beş numaralı kitap Çatı adını taşıyor. Osman Bey’i ve dönemini anlatıyor. Devletin henüz kurulma aşamasında yaşanılan zorlukları. Göçebe hayatından yerleşik düzene geçmemiz o kadar da kolay olmamış. Şehirler fethedilmiş,dolayısıyla fethedilen yerlerde yerleşik düzen evler var. Bu evlerde yaşayan yerliler fetihten dolayı ya bulunduğu yeri terk edip kendilerinden olan diğer şehirlere göç ediyorlar, ya da fetih sırasında sahipleri öldürülmüş oluyor. Bir şekilde evler boşalıyor yani. Türkmenlerden çok kimselerse gidip bu evlerde yaşamak istemiyor. Alışmış olduğu çadır hayatından kolayca vazgeçemiyor. Çünkü çadır demek onlar için özgürlük demek. Şehir hayatı ise bağ, bahçe, tarla demek. Bu tarlaların ekilip biçilmesi demek. Şehir hayatında pazarların kurulması, şehir içinde bir takım düzenlemelerin köprülerin, han ve hamamların yapılması demek. Bütün bunların da tabi ki bir bedelinin olması ve bu bedelin de vergi olarak şehir halkına binmesi demek. Romanda karşıdan karşıya geçişte zorluklar oluşturan bir yere Osman Bey devlet kesesinden köprü yaptırıyor. Müftüsü de o köprüden geçen herkesten belli bir ücret alıyor. Vermek istemeyenler zorlanmıyor. Ama köprüden de geçirilmiyor. Eskiden hangi düzende geçiyorsan öyle geçmelisin deniliyor. Ama ne kadar itiraz edilse de rahatlığı görenler bir müddet sonra duruma alışıyor. Çatı’da Osman Bey etraftaki birkaç kaleye sahip olduktan sonra duruyor. Akınları ve fetihleri devam ettirmiyor. Bu durum birçoklarınca yadırganıyor. Çünkü fetih demek Türkmenler için ganimet demek, zenginlik demek. Ama Osman Bey siyasi bir taktikle bekliyor. İçten içe kuvvetleniyor. Gücünü bir defalık kullanmak istemiyor. Devamlılığı önemsiyor. Ve olay kitapta doğum örneğiyle anlatılıyor. Dokuz ay on gün geçmeden sağlıklı bir bebek dünyaya gelmiyor. Osman Bey fethedilen kaleler iyice muhkemleşmeden, asker bakımından, ekonomik bakımdan iyice kuvvetlenmeden yapılacak bir akın hareketi, erken doğum olacak ve daha doğmadan her şey sakat başlayacak diye düşünüyor. O dönemlerde de ajanlık şimdiki gibi fazla revaçta. İşte Acem uşakları, Moğol uşakları rahat durmuyorlar. Halkın arasına çeşitli mesleklerde usta olarak karışıyorlar. Kadınlarını bey karısı bile yapabiliyorlar. Halkın içten içe moralini kırıyorlar. Saçma sapan fikirlerle zihinleri bulandırıyorlar. Bunlara karşı o dönemde çok güçlü olan tekke ve zaviyeler panzehir oluyor. Onlarla mücadeleyi bunlar yapıyor. Sepetçioğlu’nun okuduğum her kitabında farklı farklı isimlerde dervişler karşıma çıkıyor. Bu kitapta da Kumral Dede figürü var. Tarihte yeri var mıdır bilmiyorum. Ama tarihi gerçeklere bağlı kalınıp anlatıldığına göre olaylar, belki adı Kumral Dede olmasa da farklı isimlerde şeyhlerin olduğunu düşünüyorum. Bunlar o kadar etkililer ki beyler, kumandanlar her daim onlarla istişare ediyor. Neredeyse onlara danışmadan hiçbir iş yapılmıyor. Burada örneğini gördüm. Bir kalenin fethine Kumral Dede Osman Bey’den habersiz karar verebiliyor. Tarihe merakım aslında çocukluktan kalma bir alışkanlık. O dönem Yavuz Bahadıroğlu’nun tarihi romanlarını hep okumuşumdur. O kitaplar belki ilk gençlik romanı gibi kalabilir. Sepetçioğlu’nun kitaplarını edebiyat bakımından daha değerli buluyorum. Bu sebeple on iki serilik Dünkü Türkiye Dizisini önümüzdeki birkaç ayda tamamlamak istiyorum. Kitapları okurken anlatılan bazı şeyler doğru mudur diye sormuyor değilim kendime. Mesela Ertuğrul Bey ölürken torun olarak Orhan Bey doğuyor. Osman Bey ölürken de Orhan Bey’in bir oğlu oluyor. Yani aynı gece, aynı aile içerisinde bir gelen bir giden var. Efsane midir, romancı hayali midir merak ediyorum.
Çatı
ÇatıM. Necati Sepetçioğlu · İrfan Yayıncılık · 2012372 okunma
·
43 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.