Gönderi

MUTLAK OLARAK DİŞİL
Bir anlamda, Marguerite Duras'ın metninden doğrudan söz etmem gerekirken bunu yapmadığım gözden kaçmamalı. Metne daha az ihanet etmeye çalıştığımda, narinliğiyle, kendisinden istenecek her şeyi sonsuza dek kabul etmeye hazırmış gibi her zaman orada olan genç kadının tuhaflığıyla karşılaşıyorum tekrar. Ama, bunu yazar yazmaz ayrıntıları belirtmek gerektiğinin farkına varıyorum: Kadın, aynı zamanda, reddediştir de; örneğin erkeği adıyla çağırmayı, yani onu adıyla sanıyla var etmeyi reddeder; tıpkı, sınırlayıcı yorum getirdiği erkeğin gözyaşlarını kabul etmemesi gibi: Kendini erkekten koruyarak, erkeğe en ufak bir yer bı­rakmadan tüm dünyayı kaplayarak bu gözyaşlarını bilmezden gelir; tıpkı sonunda çocuğun hikayesini, erkeğin ço-cukluğunun hikayesini dinlemeyi reddetmesi gibi, oysa annesini çok sevmiş olan erkek bu hikaye aracılığıyla, hiç kuşkusuz, annesini ensestvari bir şekilde genç kadında yeniden sevemeyeceğini doğrutatmak istiyordu -erkeğin biricik hikayesidir bu, kadın için ise bayağı bir şeydir (''kendisinin de bu hikayeyi birçok kez duyduğunu ve okuduğunu söyler, her yerde, bir sürü kitapta."). Bu, anne olmakla, kendisini şu ya da bu şekilde niteleyen bütün özellikleri, böylece de mutlak olarak dişilliği de aşarak annenin vekili olmakla ye-tinemeyeceği anlamına geliyordu; oysa, o bu kadındır; erkek tarafından öldürülebilseydi ölüme yakın olacak kadar canlı bir kadın. Dolayısıyla kadın, erkeği ancak diğer erkeklerle ilişki içinde olduğu bir erkeklik kapanışı içine hapsetmekten geri durmayarak -bunu, erkeğin "hastalığı", ya da kendi başına son derece geniş bir hastalığın biçimlerinden biri olarak tanımlama eğilimindedir-ondan gelen her şeyi kabul eder
·
36 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.