Pia Mater bir nöroroman; yani kurgunun içine biraz da nörolojik bilgiler serpiştirilmiş bir roman. Bu kitap hakkında çok çok çok fazla övgü okuduğum için ve nöroloji ilgimi çektiği için alıp okumak istedim. Beğendiğimi söyleyemem, en azından beş puan verebilseydim eğer ‘beğendim gibi’ diyebilirdim ama diyemeyeceğim. Öncelikle nöroromanın ‘nöro’ kısmıyla ilgili kitabın içine sıklıkla yerleştirilen bilgiler güzeldi fakat bilmediğim şeyler değillerdi. Ama bu benim psikoloji öğrencisi olmamla ve araştırmayı sevip okumamla alakalı olabilir; bunu olumsuz özelliklerinden saymıyorum. Okurken, eğer ilk defa duyduğunuz şeylerse, ilginizi çekecek ve sizi düşünmeye sevk edecek alıntı bilgiler çokça yer ediniyor romanda. Kitabın ilk yarısı durgun ve hatta bazı yerlerde can sıkıcıydı, ikinci yarısında da heyecan hiç dinmediği için elimden bırakamadım. 400 küsür sayfa olsa bile hızlıca okuyabileceğiniz bir kitap kullanılan dilin basitliğinden, kurulan kısa cümlelerden ve ne olacak acaba bekleyişinden dolayı.. ama önce ilk iki yüz sayfalık eşiği atlatmanız gerekecek. Dilini sevmediğimi ve vasat bulduğumu söyledim, cümlelerin edebi değer bakımından bir eksikliği, çiğliği var gibi hissettim. Tabii ki ne kadar sürede yazıldığını bilmiyorum ama aceleye gelmiş ve çok üzerinde düşünülmemiş izlenimi veren bir sürü detay -ve hatta bütün- vardı. Sürekli ‘nöron’ kelimesini duymak beni rahatsız etti ve okuma keyfimi daha da azalttı diyebilirim, bu konudaki bazı cümleler çok zorlama görünüyordu. Aslında Serkan Karaismailoğlu’nun Youtube’daki bilgilendirici videolarını izlerdim zamanında, kitapta da o tarz videoların hissiyatı vardı ve okuma sürecim boyunca sanki bu konuda çok bilgisi olduğu için bir roman yazmaya karar vermiş ve nöroloji iskeletinin üzerine zorla bir kurgu giydirilmeye çalışılmış gibi hissettim. Kitabın ortasından sonuna kadar heyecanla ne geleceğini beklesem de sonu pek de tatmin edici bitmedi. Son anda hikayeyi toparlamak için yazılmış bir son gibiydi. Her şey açıklığa kavuşsa da bitmemiş ve anlatılmamış hikayenin devamı çokça kendini hissettiriyordu. Araya sürekli serpiştirilen ‘ileride şöyle olacaktı ama onun şimdilik haberi yoktu’lar o kadar fazlaydı ki tekrar tekrar görmekten gerçekten bıktım. Son olarak kitabın içinde geçen isimler de muazzam zorlama ve yapay geldi bana. Bu kadardı ‘zehir gibi’ yorumum, evet. :)