Türk edebiyatında kendi tarzıyla farklılık yaratmış pek az eser vardır. En bilineni tutunamayanlar içerisinde tüm edebi türleri sokuşturulmuş bambaşka bir kitaptır. Yakın dönemin Puslu Kıtalar Atlası tarih ile mistisizmi birleştirdiği gibi tarzıyla yarattığı farklılıkla bir parça absürtlük içinden anlamlı şeyler çıkarmıştır. Bu kitabı onların atası olarak kabul etmek lazım. İçerisindeki absürtlük başlı başına kurumun kendisi ve ana karakterin bu konuda kitabın ilk sayfalarında yaptığı uzun açıklamalarla başlıyor. Kitabın en sevdiğim kısmı burası oldu. Sonra karakterin hayatına geçiyor hikaye kah üzülüyor kah gülüyorsunuz. Arada da öyle güzel laflar ediyor ki yaptığı tespitlere şapka çıkardım. Çok başarılı bir kitaptı. Yazarın daha önce Huzur kitabını okumuş ve pek ağır bulduğumdan bu kitaba biraz düşük beklentiyle başlamıştım. Beni bu kadar şaşırtacağını hiç beklemiyordum.