Herkes birini bekledi.
Kimi, gidenlerin dönüşünü... Kimi, dönmeyenlerin ölüşünü....
.
Jale Demirdöğen'in kitaplarını okuyanlar bilir, kitapları ruha dokunur. Hikaye ile öyle bir butunlesirsin ki satırları okurken karakterlerle sevinir, onlarla üzülürsün. Kitabı okuyup bitirdikten sonra ise yüzünde gülümseme ile içindeki burukluk uzun süre senle birlikte kalır. Işte yine öyle hissettiren muhtesem bir Jale Demirdöğen kitaplarından birisiydi Kan Ağacı. Okurken beni benden aldı.O anlatım, seçilen kelimeler, yapılan tasvirler... O kadar çok yerinde ağladım ki Hele Fuat'in caresizligini, o en son yağmurda islanmasi ve merdiven sahnesi... Sanki oradaydım. Melike'nin hüznünü, Nergis'in sevdiklerini sahiplenisini, Canan'in kendini bulma çabasını, Suna'nin pişmanlığını, Lucia'nin bir avuç sevgiye muhtaç halleri ve Küçük Derman'in dermansız kalmalarını... Unutkan'i da unutmamak lazım. Radyo programı ve müzik seçimleri de şahaneydi. Daha neler neler. Her bir karakterin hikayesi özeldi. Yüreklere dokundu. Daha ne diyeyim. Okuyun okutun. Okunmayı kesinlikle hak ediyor.