Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

312 syf.
10/10 puan verdi
·
6 günde okudu
Anlattıkça gerçek olan öykü..
Bir genç kızın anıları, Beauvoir’in çocukluk ve ergenlik dönemlerini kapsayan sınırlı ve bağımlı bir varoluşun anlatıldığı,yaşamında bir dönemi geride bırakışının ve ikili bir varoluşa, Sartre'la karşılaşmasıyla başlayan yeni bir evreye adım atışının öyküsüydü. Varoluşçu yazar, filozof, öğretmen, feminist, ve her zaman düşünce özgürlüğünü savunan Beauvoir’in yirmili yaşlarının başından itibaren tüm anılarının ve yaşamının öyküsü işte yeniden burada okuduğumuz. Kendisi de bu kitapta “Kendi kendine anlattıkça gerçek olan öykü!” diyor. Bana kalırsa bu tamamen Simone’un hayata ve edebiyata olan tutumunun yavaş yavaş oluştuğu kararlı yılları. Bir genç kızın anıları’nda çocukluğuna yaslanıp bizi ailesine, dostluklarına, çevresine, hatta fazlasıyla kendi dünyasına götüren Beauvoir, bu kez hiç çekinmeden sorguladığı yaşamını yeniden bize sunuyor. Ailesinin(yalnız babasının diyebiliriz) her ne kadar öyle olmadıklarını iddia etse de Beauvoir’in de inanmadığı, içten içe uyguladığı baskılar sonucu fazlasıyla muhafazakar ve yobaz fransız burjuvazisine gözlerini açıyor. İlk anılarının tatlılığının yanı sıra bu otobiyografi sanıldığının aksine, çoğunlukla gençliğini değil aynı zamanda edebiyat ve felsefe ile olan ilişkisini bize derinlemesine gösteriyor. Zamanın güncel dergilerini, yazıları, eserlerini, yayın organlarını takip etmekle birlikte Sartre ile pek çok kez yaptıkları kitap incelemelerinin doluluğu beni fazlasıyla memnun etti ve bilgilendirdi. Beauvoir’in Faulkner ve Kafka üzerine “küçük” (benim için fazlasıyla büyük ve değerli) yorumlarda bulundum dediği incelemelerden bir alıntı bırakıyorum buraya; “Sartre ve ben, yeniliklerden hep haberdardık. O yıl iki ad önemli oldu. Birisi, o yıl hemen hemen aynı zamanda iki kitabı birden Fransızca ya çevrilen Faulkner'di. Bu kitaplar Döşeğimde Ölürken ve Tapınak idi. Ondan önce, Joyce, Virginia Woolf, Hemingway ve daha birkaç yazar, dünyayı öznellikler aracılığıyla açıklamak için gerçekçi romanın yapmacık nesnelliğini reddetmişlerdir. ... Faulkner, saflığın yüzünün arkasında çirkeflerin kaynadığını söylemekle yetinmiyordu: bunu bize gösteriyordu: saf Amerikalı genç kızın maskesini koparıp alıyordu; dünyayı gizleyen iyilik taslayan seremonilerin arkasında, yazar bize, ihtiyacın, arzunun ve ahlâksızlığın doyurulmamalarından doğan trajik şiddeti elletiyordu; Faulkner’da cinsellik, dünyayı tam anlamıyla ateş ve kana boğuyordu; bireylerin dramı, tecavüzler, cinayetler ve yangınlarla dışa vuruyordu; Tapınak'ın sonunda bir adamı canlı bir meşaleye dönüştüren bu ateş, yalnızca görünüşte bir bidon benzinle beslenmekte; aslında, bu ateş kadın ve erkeklerin karnını gizlice yiyip kemiren bu kişisel ve utanç verici korlardan doğuyor. ... İkinci ad Kafka'nınkiydi ve bizim için çok daha fazla önem taşıdı. Değişim'i okumuştuk ve Kafka'yı Joyce ve Proust'un yanına koyan denemecinin hiç de komik olmadığı kanısına vardık. Dava yayımlandı ve pek yankı yapmadı: eleştirmenler Hans Fallada'yı Kafka'ya büyük farkla tercih ediyorlardı, bizim için, uzun zamandır okuduğumuz en eşsiz, en güzel kitaplardan biriydi. Hemen anladık ki bunu bir öğüt verici öyküye indirgememek, hangi simgelerle yorumlandığını araştırmamak gerekmektedir; bu kitap dünyanın tüm ögelerini içinde toplayıcı bir görüş bildiriyordu; araçlarla amaçlar arasındaki ilişkiyi soysuzlaştırarak Kafka yalnızca araçları, görevleri, rolleri, insan davranışlarını kabul etmemekle kalmıyor, insanın dünyayla olan tüm ilişkisini de reddediyordu.” “Hemingway'in tekniği, görünen ve usta sadeliğiyle bizim felsefe anlayışımıza uyuyor denebilirdi. Nesneleri olduğu gibi betimleyen eski gerçekçilik yanlış varsayımlar üzerine kurulmuştu. Proust, Joyce ise, herbiri kendi tarzında, daha haklı bulmadığımız bir öznelcilikten yanaydılar. Hemingway’de, dünya hep kendi donuk dışta oluşu içinde varoluyor, ama hep özel bir kişinin perspektifi arasından görünüyordu; yazar bu dünyadan bize, ancak bu görüşe uyan bilincin algılayabileceği kadarını veriyordu; nesnelere muazzam bir varlık vermeyi başarıyordu, zira onları kahramanların içine girdiği olaylardan ayırmıyordu; özellikle nesnelerin direncini kullanarak zamanın akışını hissettirmeyi başarıyordu. Romanlarımızda kendi kendimize koyduğumuz kuralların büyük bir kısmının esinini Hemingway’den aldık.” Bunun yanı sıra buraya ekleyemeyeceğim ama Beauvoir’in üzerinde fazlasıyla etkisi olan yazarlar için de yorumlar okuyoruz. Bunların başında, “etkisi altında kaldığım kimselerin en belirgini” diyerek belirttiği, nesnel oldukları ileri sürülen betimlemelerden kaçınmasıyla, kahramanının gördüğü gibi eylemin doğrultusunda sunulan, yinelemelerden ve boş sözcüklerden kaçınarak örnek aldığı Hemingway geliyor. Bkz: #74287304 Görmezden gelemeyeceğimiz bir diğer nokta ise anıları ve kişisel yaşantısının yanında, kitap zaman zaman tarihsel nüanslarla dolu. Faşizmden hiç hoşlanmayan Beauvoir’in, bir savaştan kaçınmanın faşizmin yükselişini engellemekten daha acil olduğunun çağırısını yaptığını da görüyoruz. Edebiyat ve felsefeye olan tutkuyu daima hissettiği için inandığı bu yolda çalışmaya devam etti Beauvoir. Evlilik onun standartları olmadı hiçbir zaman, kelimelerin ötesinde düşünmenin ve hayata yaklaşmanın yollarını keşfetmek istedi hep. Geleneksel değerler etrafında inşa edilmiş bir yaşam çevresinde kendi kimliğini bulmanın çalkantılarıyla kendi yaşamını kazanmanın ne kadar kıymetli olduğunu göstermek istedi bize. İlk sayfalarda geçmişine saygılı olmak ve yazdığı zamanı düşünerek anılarını anlatırken bazı şeyleri saklamış olabileceğini not düşmüş. Arkadaşlarıyla en önemlisi Sartre ile olan tartışmaları, çekişmeleri, kusurları, gezileri bu kitabın önemli bir yanı. Evlilik olgusuna inanmayarak, uzun bir süre ilişki yaşadığı sevgili Sartre için yazdıkları beni neden bilmiyorum fazlasıyla duygulandırdı. :) Hatta iddia ediyorum Sartre severler bu kitapta tanıdıkları Sartre’den farklı bir kişi bulacaklardır. Öyle güzel anıları var ki.. sık sık Sartre’in yazmak için oturduğu kahvelerde geçirdikleri uzun saatlerden, bir öğleden sonra, Rouen’da, Seine nehrini tepeden gören cılız otlarla kaplı tebeşir kayalarda gezinirken Sartre ile yaptıkları söyleşilerden bahsederken bizi anılarına götürüyor resmen.. Bana gelecek olursak kitabı ne kadar sevdiğimi anlamayan yoktur herhalde artık. Okurken geçmişin gerçeklerini hatırlattığı anlar fazlasıyla oldu.. anlattığı yaşın avareliğini kelimenin tam anlamıyla resmen yaşıyorum ve şuan okudukça bazı anlarımdan da pişmanlık duyuyorum.. benliğimde duygu çatışmalarıyla, isteklerine ve gerçeklerine değer vermeye çalışan ama yargılama ve umarsızlık karşılığında karmaşa içerisinde zaman zaman bocalayan bir kadın, genç Simone’de kendini görebilen (hayattan almak istedikleri doğrultusunda) genç Demet olarak okudum.. :) Hislerini yaşarken bunu yazmakta usta olan bir kadının, entellektüel büyüme sürecinin masalı olan bu kitap, kesinlikle ve kesinlikle bir otobiyografiden çok daha fazlasıdır. Beauvoir’in anılarının iki cildini oluşturan Olgunluk Çağı’nın I.cildini az evvel bitirmiş bulunuyorum. Daha ben de uyandırdığı hisleri anlatmaya çalışamadan hemen II.kısma başlamak istiyorum. Fakat kitabı henüz temin edemedim, kitaplarım gelir gelmez ilk işim devamına başlamak olacak... Herkese iyi okumalar :)
Olgunluk Çağı 1
Olgunluk Çağı 1Simone de Beauvoir · Payel Yayınevi · 1991172 okunma
··
249 görüntüleme
Batuhan okurunun profil resmi
Harika yazmışsın Demet :) Zaten okuma sürecinde kitabı okumaktan öte kitabı yaşadığını düşünmüştüm, yazdıklarını okuyunca buna iyice emin oldum. Bence çok ayrıcalıklı bir durum bu :) Kitap ise gerçekten her bakımdan doyurucu, bir kadının gözünden yaşama dair her şeyi sorgulamamızı sağlıyor, üstelik senin de değindiğin gibi dönemin edebiyatı, yazarları hakkında baya baya fikir sahibi de yapıyor. Yani sırf alıntılarından bile çok şey öğrenmiştim ben. Ama tabi ki bu seriyi ayrıca okuyacağım :)
Demet okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim. Evet kitap hacminin ve sanıldığının aksine fazlasıyla dolu dolu, bunları yaşayarak ve hissederek paylaşmıştım yansıtabildiğim anlaşılabildiğim için çok sevindim. Kitap benim için çok kıymetli dediğim gibi ikinci kısmı da merak ediyorum, herkes okusun isterim:) Tekrar teşekkür ederim güzel yorumun için :)
7 sonraki yanıtı göster
Odessa okurunun profil resmi
Kalemine sağlık Demet, her zamanki gibi yine içten ve samimi bir inceleme olmuş, çok beğendim. Beauvoir de okumadan önyargı sahibi olduklarımdandı. Sayende fikrim değişecek sanırım. 👏👏
Demet okurunun profil resmi
Ne konuda önyargılıydın merak ettim.. ama kaçırılmaması gereken eserler bırakmış bize okunması taraftarıyım. Ben de yeni yeni keşfediyorum bakalım daha, ve de teşekkür ederim 😊
3 sonraki yanıtı göster
Diana Rustamova okurunun profil resmi
Çok güzel bir inceleme kaleme almışsınız, emeğinize sağlık Demet hanım 🧚‍♀️ Satırlarınız çok içten gerçekten.. Merak ettiğim, okumak ıstediğim kitaplardan biri bu, öne alacağım sanırım sayenizde 😻😸 Tekrar teşekkürler 🌿
Demet okurunun profil resmi
Ben teşekkür ederim, beğenmenize sevindim:)😊🌟☘️📔💝
Adem okurunun profil resmi
Eline sağlık güzel, içten bir inceleme olmuş. Simone de Beauvoir çok sevdiğim bir yazardır. O yüzden onun hakkında yazılan yazıları severek okurum. Senin aksine Kadın serisinden başlamıştım yazara. Daha sonra Bir Genç Kızın Anıları'nı okumuştum. Şimdi sırada Olgunluk Çağı var benim için de. Simone de Beauvoir çok birikimli, gerçek bir entelektüeldir. Sartre ile olan ilişkisini de kıtaplarının satır aralarında okumak da güzel oluyor. Farklı bir Sartre'in keşfedileceği konusunda da katılıyorum sana.
Demet okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim, Beauvoir’i okumayı ertelediğim için pişmanlık duyuyorum, ben de o kadar sevdim ki kalemini keşke geç kalmasaydım diyorum, ama yine de geç de olsa onu tanıyabildiğime mutluyum, yazdıklarıyla bana cesaret veriyor, anılarıyla farklı bakış açıları sunuyor.. Kadın serisi de elimde mevcut aslında bu seriyi bitirdikten sonra araya Mandarinler’i alacağım sonra onu okuyacağım. İkimize de keyifli okumalar olsun, alıntılardan mutlaka takip edeceğim :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.