Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

260 syf.
10/10 puan verdi
Üç Nokta...
Kitabı tekrar okumaya başladığımda şöyle bir not düşmüştüm: “Yirmi iki sene sonra tekrar okuyorum. İlk okuduğum zamandan beri gerek yazarında gerekse bende o kadar çok şey değişti ki! Sanırım değişmeyen tek şey bu kitapta toplanan yazıların birbirinden nefis Türkçe metinler olduğu gerçeği olacaktır. Okuyup, göreyim...” Evet, hakikaten öyleydi. Bu kitaptan elimde iki tane var. Bir tanesi üniversite yıllarımda aldığım, eski bir baskı ve ben üzerine tarih düşmüşüm: 29 Ekim 1998 Perşembe. Demek ki, onu 22 sene kadar önce okumuşum. Yıllar sonra bir kitap fuarında Ahmet Turan Alkan Hoca’yı gördüğümde aynı kitabın 2010 yılı baskısını almış ve kendisine imzalatmıştım. Dolayısıyla elimde Üç Noktanın Söylediği’nden iki tane var. Bu bir deneme kitabı ve içerisinde 1995 yılından önce yazılmış denemeler yer alıyor. Yıllar önce okuduğum kitabı tekrar okuduğumda, şu hissi yaşadım; meğer bu denemeler, bu yazılar bende ne kadar büyük bir iz bırakmış. Çünkü pek çoğunu halen hatırlıyordum. Hatta önemli bir kısmını alıntı yaptım, altlarını çizdim ve hemen hepsini gayet net hatırlıyordum. Yıllar önce okuduğumda yeni şeyler öğrenmiştim ama hepsinden öte yazma serüvenimde, yazarın da belirttiği gibi, “taklit etmek bir öğrenme biçimidir” demişti ya, böyle olunca ben de elimden geldiğince Ahmet Turan Alkan’ı taklit etmeye çalışmışım. Evet, onun bir üslubu vardı ve bu üslup benim gerçekten çok hoşuma gitmişti. Üstelik sadece bir okur olarak değil, bir yazar adayı olarak da hocanın yazılarını ilgiyle takip ediyordum. Zaman zaman bir okur olarak ona mail atardım. O, büyük bir nezaketle, mutlaka ama mutlaka cevap yazardı. Hoca’nın sadece yazılarını değil, aslında dünyaya bakışı, düşünceleri, taşralılığı ve sonrasında yaşadığı macera bana çok benzeyecekti! Elbette onun sadece Üç Noktanın Söylediği adlı kitabını okumadım. Bütün kitaplarını temin ettim ve okudum. Kitapların hemen hepsini Ötüken Neşriyat basıyordu. O yıllarda kimleri basmıyordu ki, İskender Pala, Beşir Ayvazoğlu, Emine Işınsu, Tarık Buğra, Cengiz Aytmatov, Cengiz Dağcı, Peyami Safa, Mehmed Niyazi, Sevinç Çokum, Erol Güngör… Muazzam bir kadroydu; şimdi pek çoğu bir tarafa savrulmuş, kimi mahzun kimi zalim, kimi merhum! Ancak 2016'dan bu yana hocanın kitabını basacak bir yayınevi yok. Aslında bu konulara çok girmek istemiyorum ama Türkiye'nin en önemli kalemlerinden birisi, ülkedeki tuhaf politik ilişkiler sonucunda fikirleri nedeniyle bile değil sadece muhalif olmaya başlaması ve yazdığı gazeteden dolayı kendisi ile asla alakası olmayacak şeylerle suçlandı ve uzun süre cezaevinde tutuldu. Hatta cezaevinde bir muhasebe yapıp, “Sağ Yanım” adını verdiği bir roman yazdığını da duyduk. Hayatını adadığı değerler, kutsallar, insanlar, fikirlerin aslında katilimiz olabileceğini anlamış bir aydındır Hoca. Hemen her konuda onunla hemfikirim ben de. Umarım bu romanı basacak cesaretle birileri çıkar ve böylece Ahmet Turan Alkan'ın şahsında ömrünü feda ettiği değerler konusunda ciddi bir muhasebe yapan ve derin hayal kırıklığı yaşayan, dolayısıyla “sağ yanında” büyük acılar hisseden pek çok kişinin hikayesini de okumuş oluruz. Kaldı ki, ben de kendimi bu kitlenin içerisinde addediyorum. Tekrar kitaba döndüğümüzde, dediğim gibi 1995 yılından önce muhtelif dergi ve gazetelerde yayımlanmış denemelerden oluştuğunu görüyoruz. Kitap dört bölümden müteşekkil ve ben bu denemelerin çoğunu gayet net hatırlıyorum. Demek ki, o zamanlar 19-20 yaşlarında olan bir üniversite öğrencisi olarak, tabiri caizse kutsal bir metin okur gibi okumuşum bunları. O nedenle pek çok aforizma, birbirinden leziz yazıların olduğu bir kitap bu. Halen hatırladıklarım ve tekrar okuduğumda yine çok beğendiklerim var. Örneğin çevre insan ilişkisi ile ilgili olan, İnsanlığın Kırık Kadehi ya da Kaybedilmiş Dava; Mustafa Reşit Paşa ile yapılan muhayyel bir söyleşinin olduğu, Reşit Paşa Savunuyor; Benim Aforizmalarım; Kahramanlar Çağı Bitti Mi?; Gavur Dostlarım; Uzaydan Mı Gelmişlerdi?; Kapılardan Sığmayan Yiğit Hakkında Bilmek İstemediklerimiz; Halamın Romanı Niçin Yazılmadı?; Çıkmaz Sokaklar; Üç Noktanın Söylediği; Ali Desidero ve Okumuş Çocuklarımız… Bunlar ilk anda aklıma gelen denemeler ama içlerinde bir tanesi var ki, benim için çok müstesnadır. Bu şahane denemenin adı, Şairler ve Şiir Aleyhinde’dir. O zamana kadar sayfalar dolusu şiirler karalayan bir cahil olan ben, yazıdaki yaşanmışlıktan da yola çıkarak şiir yazmaya tövbe etmiştim. Hadi itiraf edeyim, yılda nadiren birkaç bir şey karaladım ama kendimi asla bir şair olarak görmedim. O haddi kendimde bulmadım. Yani şiiri küçümsemedim, bilakis onu oldukça yükseklerde gördüğüm için, şiir yeteneğimin onu yazmaya yetmeyeceğine inandım. Ahmet Turan Alkan benim için önemli bir kalemdir, özeldir. Biraz “kadim Türkçe” ağırlıklı olsa, hatta yazarın her fikrine katılmasanız bile, üst düzey Türkçe yazılar okuyabileceğiniz, oldukça leziz bir üsluba sahip bir kitap bu… Boş ver be Hoca’m… İyi ki yazmışsın, hatta keşke yine yazsan, keşke bunlar olmasaydı, keşke, keşke...
Üç Noktanın Söylediği
Üç Noktanın SöylediğiAhmet Turan Alkan · Ötüken Neşriyat · 2014117 okunma
··
113 görüntüleme
Delinin Divanı Niteliğindeki  Alıntılar okurunun profil resmi
Bende sevwrdim ama! Bir çete fetö örgütüne aklını kiraya vwrdigini Anlayınca bıraktım. Üstelikte canhıraş savurdu...selamlar
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.