Gönderi

Edebi zekâsı ve keskin mizahıyla Jean Stafford
“Malcolm ve Victoria çalıştıkları Alma Hettrick Kız Koleji’nde, güz dönemi başında birbirlerini keşfetmeseydiler akıllarını yitirecekleri ya da kestirme yoldan gizli tarikatlara dâhil olacakları konusunda hemfikirdiler. Malcolm yirmi üç, Victoria yirmi iki yaşındaydı ve ikisi de gıcır gıcır yüksek lisans diplomalarıyla üniversiteden yeni çıkmışlardı, bu diplomaların parıltısının yollarını aydınlatacağını ve cahilleri büyüleyeceğini hayal ediyorlardı. Malcolm felsefe okumuştu ve tez başlığı 'Sören Kierkegaard'ın Edebi Bir Değerlendirmesi ve Orta Çağ Hıristiyan Diyalektiğiyle İlişkisi Üzerine Bir Not'tu. Victoria ise 16. yüzyıl üzerine ihtisas yapmış ve 'Elizabeth Dönemi Derlemeleri ve Şarkı Kitaplarındaki Güney Fransa Saray Aşklarından Bazı Eski Alıntılar' hakkında yazmıştı. Akademik ideallerinin ölçüsü henüz küçülmeye başlamamıştı ve amacının 'yarının eş ve annelerini yetiştirmek' olduğunu açıkça belirten bu görgü okulunun güzel kampüsündeki yabancı havada resmen ürperip titriyorlardı. Hepsi aptal ve neredeyse hepsi güzel bu gelinlik çağındaki kızlar derslerde örgü örüyordu (Malcolm şişlerin tıkırtısından ve 'şüphe' kavramının haraşo örgüye yenik düşmesinden şikâyet edince dekan, daha sonraki hayatlarında konferanslara katılınca böyle oyalanacaklar, demişti); dönem ödevlerini uzun süreli nişanlılık ve oje tarihi üzerine yapıyorlardı...” "Ramona Dunn parodi tiplemesi sanılabilecek kadar şişmandı. Obezliği ona hiç yakışmıyordu, kış zamanı giyilen fazladan kıyafetler gibi duruyordu üzerinde, çünkü içeri gömülmüş kemikleri çok küçük, boyuysa çok kısaydı; bir de aptal bir yürüyüşü vardı, gerçi yürürken tam gaz çalışan mekanik bir oyuncak bebek gibi hızlıydı. Yüzü güzel sayılırdı, ama ağzı burnu o kadar küçüktü ki etraflarındaki yükseltilerin içinde tamamen kaybolmuşlardı. İnce ve beyaz teni ya kurdeşen, ya egzema ya da impetigo gibi cildi çirkinleştiren farklı hastalıklara maruz kalıyordu ve bu surat bir Friseur’ün haftada bir rezil ettiği ince, cansız saçlarla çerçevelenmişti; alet, demirle ısıttığı saçları düzinelerce berbat küçük bukle hâline getiriyordu." "Kartları sertçe masaya vurarak solitaire oynamaya başladı. Kartlarla yaşadığı bu anlamsız kriz sırasında kupa kızının köşesini kırdı ve bu ona babasının tüm kış akşamlarını, büyük bir çakıyla bir deste kâğıt temizleyerek geçirme alışkanlığını hatırlattı. Aynı çakıyı bir parça çiğneme tütünü koparmak için, tırnaklarını kesmek için ve baharda derisine gömülmüş keneleri çıkarmak için de kullanıyordu." "Şimdi uyuşturulmamış bölgelere girmesi gerekiyordu. [….] Bıçaklar açtıkları yaralara dayandılar, oydular, hırpaladılar, kazıdılar; makaslar sert kıkırdakları kesti ve neşterler kemikleri parçalarına ayırdı. Sanki karmakarışık küçük sinirler ustalıkla kesiliyordu, teker teker; acı, bir koninin tepesindeki pembe bir kuş olan ona doğru spiraller çizerek kıvrıla kıvrıla geliyordu. Acı, elmaslardan yapılmış bir piramitti; yoğun bir ışıktı; en sıcak ateş, en soğuk don, en yüksek tepe, en hızlı kuvvet, en uzak yer, en yakın zamandı. […] Beyin, örümcek ağı kadar ince bir siperin ardında, koklayıp ısıran kurtlar gibi aranan dışarıdaki bıçakların sesini duyarak yaşama kaygısıyla titriyordu."
·
51 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.