Gönderi

85 syf.
8/10 puan verdi
·
17 saatte okudu
Yanılsamanın psikolojik süreci
Beşeri ilişkilerde yaşanılan bazı çatışma anında halk arasında dillendirilen bir tabir vardır; insan ol. Toplum, dinsel doktrinler ve tarihsel süreçlerle yarattığı kalıpları insanın özüne pelesenk eder. İnsanı adeta yoğurur ve bir şekle sokar. Bu kabın içerisinde sıkışan insan, kendi öz gerçekliğiyle çatıştığı anda "iyi insan ol" gibi uzaktan öğüt verici ve umut timsali şeyler aşılar gibi gözüken bir ideal ortaya sürer. Olayın ironik tarafı ise, tarihsel öğretiler, günümüz ve geleceğin tahmin mertebesinde yürütülecek akıl sonucunda, insanlık tarihinin "iyi insan" kalıbını hiçbir zaman bulamamış olmasıdır. Hiç yaşamadığımız fakat içten içe hayalimizi süsleyen ütopik bir umudun peşinde olmaya bizleri sürükler. Freud'un bu eseri içerik olarak okuduğum bağlamda beni düşünceye sürükleyen bazı detayları paylaşmak istiyorum. Uygarlık dediğimiz standartlar topluluğu aslında insanın doğasını frenleyen bir güçtür. İnsan vahşidir ve hazlarını yaşamayı seven bir varlıktır. Bir nevi uygarlığı keşfetmemiz, bir kurallar bütününde yaşıyor olmamız insan doğasına yapılmış bir darbedir. Çünkü uygarlık bireye belirli miktarda yoksunluğu zorla kabul ettirir ve kendi şartlarıyla yaşamaya mecbur bırakır. Bu noktada Freud'un insanın narsist bir canlı olduğu teorisi devreye giriyor. İnsanın, hazları ve doyum noktasında yaşadığı bu yoksunluk insanı doğaya yabancılaştırsa da, uygarlığı insanın vahşi tarafını doğadan çekip çıkartan, insan doğasını örseleyen ve dizginleyen bir kurtarıcı yapmaktadır. Freud'a göre ilk aşkımız annemizdir ve zaman içerisinde daha güçlü korunma ihtiyacı arayışına gireriz, bunun çözümüde baba figürüdür. Dinsel öğretiler arzularımızın birleşimidir. Bir yandan uygarlık tarafından örselenen arzularımızla savaş halindeyken, diğer tarafta dinsel öğretilerin insanın vahşi duygularına hitap etmesi ve soyut doyuruculuğu ile tatmin olma yolunu seçiyoruz. Uygarlığın koruyup kollayan, güçlü baba figürü ise Tanrıdır. Bu noktada, "insan olmak" tabiri tarihimizin ve yaşam sürdüğümüz medeniyetin bir parçası değildir. Bu sadece insanın kendi doğasındaki doyumsuzluğuyla savaştığı esnada, saf aklın kabul etmek istemediği bir çığlıktır. Adeta zihnimizde yaşayan yeşermeyi bekleyen bir tohumdur. Medeniyet gelişmeleri, aklın önünde hareket eder ve haliyle insan aklı geriden gelir. Tarihsel materyalizmin yüzeysel açılımı budur. Günümüz uygarlığı, dinsel öğretileri ve koruyucu baba figürü Tanrı, 21.yy'de bununla çelişmektedir. Özgün aklın dar kaba sığmayan, birey özgürlüğü anlayışı, bu öğretileri aklın gelişmişliğinin gerisine bırakmıştır. Bu bakış açısı benim şahsi görüşümdür. Freud'un da bu perspektiften yaklaştığını düşünüyorum. Freud dinin uygarlık gelişiminde büyük bir payının olduğunu söylese de, buna antitez geliştirmeyeceğim ama eğer insana tarihsel süreçte bir yol arkadaşı olmuşsa da, günümüz itibariyle insanlığın yanına yakışmayan, geçmişte önümüzü aydınlattığı varsayılan bu arkadaş, şuan sade bir pranga ve dipsiz bir karanlık olduğunu söyleyebilirim. Freud, bahsettiğimiz özgün aklın modern dünya karşısında insan nevrozuna ve uygarlığa yaptığı eleştirilere psikolojik bir temel eklemiş. Ben ise sadece dikkatimi çeken noktalara parmak bastım.
Bir Yanılsamanın Geleceği
Bir Yanılsamanın GeleceğiSigmund Freud · Oda Yayınları · 20181,664 okunma
··
140 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.