Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

123 syf.
·
Puan vermedi
“Varoluş özden önce gelir” Varoluşçuluğun temel mottosu ve insana bakışının doğal gayesidir. Varoluşçuluğa göre insan, dünyaya bırakılmış bir varlıktır. İnsan, seçim şansı olmadığı bir ailede dünyaya gelir. Ailesinin idealleri ve yaşam standartlarına göre yoğurulur. Toplum tarafından kendisine dayatılan öğretiler sayesinde kendiliği pekiştirilir. İdeallerimiz, yaşama bakış açımız, zevklerimiz, yapmaktan mutluluk duyduğumuz hobilerimiz, evlilik gerçekleştirirken eş seçimlerimiz başkaları tarafından belirlenir. Adeta ölümümüz bile kendimizin değildir. İnsan varoluşun ortasına öylesine fırlatılmış bir varlıktır. Bu varoluş bir tercih veya seçimin sonucu değildir. İnsan bu bırakılmışlığın çevresinde tercihler ve seçimlerle bir öz'e sahip olmalıdır. Sartre'ın "insan özgür olmaya mahkumdur" sözü burada önem arzetmektedir. Varoluşçuluk bu açıdan bir anlam arayışıdır, anlam yitiminin başgösterdiği bu dünya da bir çıkış yolu aramaktır. Varoluşçu felsenin ilk izleri Kierkegaard'de rastlanır. Kendisi terim olarak varoluşçuluğu tanımlamasa da bakış açısını ortaya atan ilk filozoftur. Varoluşçuluğun tanımlayan ve öncülük eden en büyük filozof ise Sartre'dır. Varoluşçuluğu burjuva felsefesi olarak nitelendiren kesime ise katılmıyorum. Varoluşçuluk absürdizm ile ilintili olsa da kendisiyle birlikte yürümezler. Absürdizm açısından yaratıcının olmadığı evrende insanın anlam arayışı boş bir çaba olarak görülür. Fakat Varoluşçuluk için anlam arayışı mecburiyettir. Bu açıdan bu felsefe bireyin düzen içinde oluşturulmaya çalışılan varlığı karşısında başkaldırıştır. Varoluşçu felsefe Marksizm kadar etkili olamamıştır. Marksizm'in temel ihtiyaçları örseleyememiş, yaşamı idame ettirebilmek için gereken açlık, barınma en alt tabaka gereksinimleri ve ihtiyaçlara yönelik eylemselliği ve pratik çözümleri vardır. Bolşevik devrimi, marksizmin ilk eylemidir. Bolşevik kelimesi çoğunluktan gelen anlamındadır. Varoluşçuluk, Türkiye gibi gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkelerde kendisine kitle edinememiştir. Çünkü bu ülkelerde insanın refah seviyesi diplerdedir. Kendi varlık sorununa odaklanmak yerine, açlıktan ölmemek adına yaşamını seferber etmiştir. Varoluşçuluğun kendi içerisinde dahi keskin ayrımlar göze batabiliyor. Dışarıdan yaklaşımsal gözlemlere göre nihilist bir hava sezimlenebildiği gibi, bireyin özgürlüğü anlamı da çıkartılabilir. Bu açıdan yapısalcı marksist anlayış kendisini ve felsefesini epey gömmüştür. Yalnız Sartre, Varoluşçu Marksisttir. "Marksizm çağımızın ufkudur" demiş ve genel tutumunu belirlemiştir. Bizzat Sarte'ın kendisi Marksizmi Varoluşçuluk olarak nitelendirmiştir. Sartre, varoluşçuluk felsefesini marksizme konumlayarak ilerletmiştir. Evrensel varoluşçuluk felsefesi marksizmi doğurmuştur. Marksizmin içerisinde bulunduğu ve çıkış noktası olarak gördüğüm "anlam arayışı" marksizm-varoluşçuluk bağlantısının temel noktasıdır. Evveliyatı bireyin ve insanın özgürlüğüne dayanır. Her iki temelde özünde hümanist bir anlayışı benimser. İnsan absürt dünya içerisinde ki bırakılmışlık, fırlatılmışlığın içinde kararını kendisi vermek durumundadır ve ancak bu karar ve eylemle kendini insancıl bir varlık olarak konumlandırabilir. Sartre, Marx ve Niçe'den sonra en büyük felsefi akım ortaya koyan filozoftur. Varoluşçuluk yüzeysel olarak insanın absürt dünya da anlam arayışının bir meyvesidir. Özgürlüğe mahkum olan insanın mutlaka geleceği ve varacağı yerdir. Yüzeysel olarak aktaracaklarım bunlar. Yakın bir zamanda bir blog aracılığıyla daha kompleks bir açılıma kavuşturup derinlere inebilir ve sizlerle paylaşabilirim. Saygılar
Varoluşçuluk
VaroluşçulukJean-Paul Sartre · Say Yayınları · 20173,160 okunma
··
56 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.