Daha önceki İslâm devletlerinde, hattâ Gaznelilerde bile, devlet başkanları "İslâm halifesine bağlı birer Müslüman emir (kumandan, idareci)" durumunda iken ve halifenin yüksek otoritesini tanıyarak her türlü icraatta dini çerçeve içinde kalmağa, dünya meselelerini de şerîat hükümlerine göre yürütmeğe gayret ederlerken, Selçuklu sultanları hürmette kusur etmedikleri halifeyi sadece muhterem bir vatandaş addediyorlar ve hilâfet başkenti Bağdad'a Türk imparatorluğunun sade bir şehri gözü ile bakıyorlardı.