Ne desem bilemiyorum. Üç sayfa boyunca yan yana gelen kelimelerin bu kadar etkileyici olması beni her defasında şaşırtıyor. Bir yandan da sayfaların ardındaki anlamın derinliği üzüyor beni. Sait Faik bir öyküye başlamadan önce kendince konuşur gibi analiz ediyor; bir vapurdan inen insanı, sokakta gördüğü çocuğu, mevsimleri, duyguları sonra başlıyor bir fotoğraf karesine sığabilecek kadar küçük bir anın içinde olanları anlatmaya. O anlattıkça ben ne olabilir ki diye başladığım öykünün ağırlığını taşıyamaz oluyorum. Böyle işte ne fazlası ne de azı...