Öyle bir hapishanedeydim ki, farklı kimlikler birbirinin ardını kollar; düşmanlar dost kesilirdi. Sokaklarda birbiriyle kıran kırana dövüşenler, burada ölmemek; esaret altına tam teşekküllü girmemek için arkadaş olurdu... zamanla gönül bağı da kuruluyordu, bunlar acı biçimde gerçekleşiyordu elbette. Herhangi birisi, doğup büyüdüğü vatanını layıkıyla sevemezdi bir süre sonra. Dostlarına, eski arkadaşlarına şüpheyle bakar; sahici olup olmadıklarını sorgulardı. Zihinsel boşanım gerçekleşiyordu adeta karanlık ve çapsız zindanlarda! Kimliksiz olan herkes, burada kimlik kazanıyordu; vatansızlar vatan, arkadaşsızlar arkadaş ve düşmanı olmayanlar düşman... dışardaki insanlar imreniyordu sanki, ‘’anlayışa yiten bir eylem mi vardı’’ Sökülüyordu kâbuslu toz pembe hayatlar ansızın...
Saniye Bencik Kangal kitabı ile geldim.
"Gizli Bir Hazine" Hayat Dediğin serisinin 3. kitabı.
Yazar zaten tereddüt edilmeyecek bir kalem olunca bize sadece okuması düşüyor.
Kitaba, ben gibi uyanmayan değil uyanamayan Nefes'i, güzel şeylere sağlık katma çabasıyla meşhur annesinin 7,8 şiddetinde uyandırması ile başlıyoruz. Kitap, en başta yakalıyorsa öyle gidiyor. Ben bu kez diyaloglara tutuldum ve bir anda bitti
Oldukça standart bir aile yaşantısı olan Nefes, gerçek zenginliğin peşine düşüyor ve hiç hesapta yokken kickbokksa başlıyor.
Hemen kitaptan öğrendiğim bir bilgiyi alıntılamak istiyorum. Çünkü buradan sonra macera da başlıyor.
"Peki neden ayakkabılarımı çıkarıyorum."
"Tekme atarken spor ayakkabın karşındaki kişinin canını acıtmasın diye. Çoğu dövüş sporu yalınayak yapılır."
Nefes deneme dersine gönül bağı kurduğu eski kalpli çorapları ile katılınca da hayatı baya bir değişiyor. Spor salonu derste çektiği komik anları internette paylaşınca, Nefes için okurken komik ama yaşarken zorba günler başlıyor.
Kitabı ben tebessümle okudum ve gerçekten çok keyif aldım. Yazarın bu bizden dili ve hikâyelerinin gerçeğe yakınlığı okumayı daha da keyifli hale getiriyor.
8 yaş ve üzeri için kesinlikle kütüphanede olması gereken bir kitap ve seri🩷
Nefes için gerçek zenginliğin tarifi nedir, değişmiş midir, bunu bilmek ister misiniz?
Peki ya sizin için gerçek zenginlik nedir?
İnsanlar arasında çıkar bağı değil de gönül bağı varsa, her biri muhatabını korumayı gözeterek davranacaktır. Bu yüzden taraflar ilişkilerin dengeli ve eşit olmasını istemeyecek ve bilakis dengeyi ve eşitliği karşısındaki lehine bozmaya çalışacaktır. Karşısındaki mı dedim? Dil sürçmesi. Gönül bağı ile bağlı insanlar bağlandıklarını karşılarında görmezler. Hatta onu kendilerinden ayıramazlar bile. Gönül bağı ortadan kalkabilir bir bağ değildir. Çünkü gönülden bağlı olanlar nasıl, ne sebeple ve hangi şartlar altında bağlı olduklarını bilmezler. Bağlılıklarını bir usule bağlamış olsalardı, her usulsüzlük bu bağı çözerdi. Bağlarının bir sebebi olsaydı, o sebeple birlikte bağ da kaybolurdu. Belli şartlarda gönül bağı tesis edilebilseydi, o şartlara hakimiyetle gönüllere hakimiyet mümkün olurdu. Halbu ki gönül bağı çözülmez çünkü gönlün nereden bağlı olduğu bulunamaz.
Çamaşır makinesi ve televizyon alamamıştık. Bulaşık makinesi o zamanlar pek yoktu… Buzdolabı için konuşamamıştık bile… Tatlı Dillim'den sonra Yalancı Yarim, Oh Olsun, Salako, Şaşkın Damat, Salak Milyoner, Köyden İndim Şehre, Sahte Kabadayı, Hababam Sınıfı filmleri çekilmiş, sinemalarda oynamıştı biz evlenmeden önce… Yani O, artık tanınıyor, film şirketleri yeni filmler için birbirleriyle yarışıyordu adeta… Biz o zaman bu varlık içinde yokluğun pek farkında değildik. Çok da önemli değildi galiba, çok mutluyduk çünkü… Arzu Film'le anlaşması ve gönül bağı olduğu için teklifleri reddediyordu. O döneme göre çok büyük paralar konuşuluyor, O hepsini geri çeviriyordu. Kaç tane senet imzaladığını bilmiyordu. Sadece, "Çoktu, imzalarken kolum yoruldu" diye ifade edebiliyordu. Yani Arzu Film'den ayrılmasına imkân yoktu. Zaten bunu da çok istemiyordu. Arzu Film'in sahibi Ertem Eğilmez'e minnet borcu olduğunu ve kendisine çok iyi projelerde rol vereceğini düşünüyordu. Paraya gelince belli bir haftalık alıyor, şirketten asla alacağı kalmıyor, fakat eline toplu para da geçmiyordu.
Tüm Türkiye’yi ama özellikle 10 ilimizi derinden etkileyen 6 Şubat depremi sonrası çıkan Anka’yla tanışın.
Kültürümüzün ve köklerimizin en önemli birleştirici noktası mutfağımızı ele alan bu değerli eser, birbirinden farklı tarifler içeriyor.
Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa mutfaklarının imza niteliğindeki yemeklerine ve yöre halkı tarafından yıllardır yapılan özgün tariflerine yer veriliyor.
Alanında uzman, bölge yemeklerine hakim şefler tarafından hazırlanan kitabı mutlaka edinmelisiniz. Acı ve tatlı anlardan süzülerek günümüze kadar ulaşan bu tatları kendi mutfaklarınızda benim gibi denemelisiniz.
Gönül bağı kuran, acılarımızı sarıp sarmalayan kitaplar iyi ki varlar
AnkaAydan Üstkanat · Altın Kitaplar · 202425 okunma