Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Buse

Bu dünyada bu kadar insanlık dışı acı ve dehşetin bulunduğu bir yer olduğu aklımın ucundan geçmezdi; kaderim yükünü birazcık hafifletmek istiyorsan, Utterson, beni suskunluğumla baş başa bırak.
Reklam
"Soru sırma konusunda çok duyarlıyımdır," diye karşılık verdi. "Soru sormakla kıyamet günü arasında pek çok benzerlik vardır. Soru sormak bir taşı harekete geçirmek gibidir. Bir dağın tepesinde öylece oturduğunu düşün; taş başlar yuvarlanmaya ve öteki taşları da harekete geçirir; çok geçmeden, taşlardan biri evinin arka bahçesinde oturan kendi halinde bir adamcağızın tepesine iniverir, ailesi de dımdızlak ortada kalır. Yok efemdim, ben ilkemden şaşmam: Birinin canı burnuna gelmişse ona fazla soru sormayacaksın."
Oysaki ana-babayı yavrularından ayırma hakkı sadece ecele aittir ve de başka hiçbir şey ve hiç kimse bu hakka sahip olmamalıdır...

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Ey hükümdar! İnsanın yapamayacağı bir şeyi yıkmaya kalkışması yakışıksız bir harekettir. Pekala bilirsiniz ki gökten inen oklara hiçbir şey siper olmaz. Mazlumun hakkı zalimden, mahkumun verilmeyen hakkı hakimden alınır..."
2. Mukaddime
"İlmi ve hükümdarlığı, kamil olan ulvilerden iste... Nakıslar, yalnız nakısları verebilir."
Reklam
Doktor, bu saz kulübeler topluluğuna hiç adım atmamıştı. Neden atsındı ki, kasabanın kerpiç evlerinde oturan zenginlere ayırdığı zaman bile yetmiyordu, işi başından aşkındı.
"Dünya bir şekilde dönmeye devam eder" dedi yaşlı adam, kaşlarını çatarak. "Herkes kendini düşünür ve yaşamaya devam eder..."
Diğer bir deyişle, senin şansın yaver gitmedi. Dünyada bazen olur böyle şeyler.
Bir takım kelimeler, vücutsuz hayaller, asılsız rivayetler...
Sayfa 134Kitabı okudu
Anne, beni nasıl doğurdun? Siz analar, dünyaya bir evlât getirirken düşünmez misiniz? Düşünmez misiniz insan nedir diye? İnsan kadar hasas bir cihaz var mı? Boşluklara uzatılmış bir anten gibi sinirleriyle, ağlayan bir surat gibi buruş buruş beyniyle, bir firkete ucuna dayanamayacak kadar ince bir insan! Bu cihazı dünyaya nasıl getirirsiniz? Onu yeryüzüne ne cesaretle çıkarır ve yeryüzünün meseleleriyle nasıl da karşı karşıya bırakırsınız? Beş yaşında bir çocuğu yılanlı bir kuyuya sarkıtsanız daha az korkar. Bizi dünyaya getiren sizsiniz. Bu kudrete maliksiniz de imdadımıza niçin gelmiyorsunuz? Haydi gelsenize!
Sayfa 126Kitabı okudu
Reklam
Beni çok yalnız bıraktın, anlıyor musun? Üstelik ben bu yalnızlığı senden gizleyim diye kıvranırken, sen beni avucunda tutmak azmiyle nelere el atmadın. Beni, benim ruhumun hapishanesine tıkmak; beni, benim korkularım, benim utançlarımla bağlamak istedin. Seni ilk tanıdığım zaman, bende bulduğun bir zaaf anının hüviyetini, bana daima mahkumiyet elbisesi diye giydirdin.
Ne de kolay ağlıyorsunuz! Siz bir takım insanlar, ne de kolay ağlıyorsunuz! Gözyaşlarınız olmasaydı neyle müdafaa edecektiniz kendinizi? Bir takım insanlar da var ki, ağlamıyorlar. Ağlamak onlara zor geliyor. Bir incir dalına asılmaktan daha zor.
Husrev: Bana bir düşman gibi bakıyorsunuz. Zeynep: Muhakkak ki düşmanınızım. Husrev: Kimse bana kendim kadar düşman değil!
Ben de bir insanım. Hiçbir fevkaladeliğim yok. Bir kadere bağlıyım. Bir takım zaaflarla doluyum. Belki herkesten daha zayıfım. . . Ben çok zayıfım. Onun içindir ki, mahrem tarafımın hakkını müdafaa ediyorum. Mahremin cazibesini duyuyorum. Bu belki bir kuvvet iştiyakıdır. Fakat temeli zaaf. Bir insanın yanlız kendisine mahsus, böyle bir gizlisi olduğunu kabul etmez misin?
Saygısızlıkta laf mı? O bunu bir hak diye yapıyor. Sen kendi cebini karıştırırsan saygısızlık mi etmiş olursun? Biz onların ceplerinden farklı bir şey değiliz. Ellerini uzatıyorlar ve bizi karıştırıyorlar. Ağzınızı açın, dişlerinizi sayacağım dese, ağzını açmaya, dişlerini saydırmaya mecbursun.
Sayfa 21 - Husrev:Kitabı okudu
572 öğeden 556 ile 570 arasındakiler gösteriliyor.