“En nihayetinde siyaset farklı düşünen, farklı perspektiflere, çıkarlara sahip insanları bir araya getirip uyum içerisinde ve bir amaca doğru nasıl sevk edeceğiz, nasıl olup da barış içerisinde birlikte yaşayacağız meselesi ile ilgili…”
Hayata neyin anlam katabileceği hususunda genellikle ilk aklımıza gelen şey, bir hedefe sahip olmaktır. Hedefler elbette ki hayatın anlamlarından biridir fakat asıl önemli olan şudur; hayat söz konusu hedeflere ulaşmak için çıktığınız ve en başta kendinizi, sonra yol arkadaşlarınızı ve yolculuk ettiğiniz her şeyi eleştirebileceğiniz bir seyir halidir. O hedefe ulaşmak için harcadığınız emek, zaman, kaynak, döktüğünüz vücut ve fikir teriyle döşenmiş bir yolculuk… Bu sebeple yolculuğumuz mümkün olduğu kadar keyifli de olmalı, aksi taktirde amacın bir anlamı olmaz. Çünkü unutmamalıyız ki asıl olan, sürekli olan şey yolculuktur, yolda olma halidir.
İnsanı insan yapan aklın doğası ve anlama yetisi. Ama onu başarıya veya başarısızlığa götüren ise aklımızın sınırlarını ölçmemize imkan veren eleştiri, yani kritik. Ama aslında eleştiri, yani kritik sadece aklımızın sınırlarını ölçmemizi sağlamıyor; hayatımızdaki olasılıklara da kapı aralıyor, bilmek için risk almak gerektiğini de vurguluyor.
"Kapitalizm denildiğinde, maaşlı işçiler aklımıza gelir, oysa kapitalizmin bu ilk aşaması özgür emeğe değil, köleliğe dayalıydı. Kapitalizm denildiğinde, sözleşmeler ve piyasalar aklımıza gelir, fakat erken dönem kapitalizmi çoğu zaman şiddete ve bedensel zora dayalıydı. Kapitalizm denildiğinde, mülkiyet hakları aklımıza gelir, fakat bu dönemin asıl özelliği, mülkiyetin güvenceye alınmasının yanında mala el koymanın şiddetlenmesidir. Kapitalizm denildiğinde hukukun hâkimiyeti ve devletin desteklediği güçlü kurumlar aklımıza gelir, fakat kapitalizmin erken dönemleri, nihayetinde tüm dünyayı kapsayan imparatorluklar yaratmak için devlet gücünün arka çıkmasını gerektirmekle birlikte, sıklıkla özel şahısların kontrolsüz eylemlerini, efendilerin köleler, sınır ötesi kapitalistlerinin yerel halklar üzerindeki hâkimiyetini temel alıyordu. Bunların birikmiş bir sonucu olarak Avrupalılar, yüzlerce yıllık pamuk üretici ülkeler üzerinde hâkimiyet kurarak, bunu Manchester odaklı tek bir imparatorluğa dönüştürebilmiş ve bugün doğal saydığımız küresel ekonomiyi icat edebilmiştir."
“Kitap kapitalizmin geçmişine bakarak, eylem halindeki kapitalizmin bir tarihini sunmaktadır. Kapitalizmin tarihi üzerine yazılanların çoğundan farklı olarak, Pamuk İmparatorluğu açıklamayı sadece dünyanın bir kısmında aramaz. Kapitalizmi düzgün olarak anlaşılabileceği tek biçimde, küresel bir çerçevede kavrar. Sermayenin, insanların, malların ve hammaddelerin yerküre etrafındaki hareketi ve dünyanın uzak bölgeleri arasında kurulan bağlantılar, kapitalizmin büyük dönüşümünün tam çekirdeğindedir ve bu kitabın da çekirdeğini oluşturmaktadır.”
Tom Bottomore'nin Marksist Düşünce Sözlüğü ile birlikte sosyal bilimler alanında referans olarak kullanabileceğimiz başvuru metni. Sözcüğün sadece anlamına ilişkin değil etimolojik ve kültürel anlamda karşılığını vererek de anlatan metin, entelektüel birikim için oldukça faydalı.