Mevlana Mesnevi'nin birinci cildinde Eshab-ı Kehf'in uykusunu, bâtıni dünyaya yolculuk olarak yorumlar. Bu uykuyu insanın dünyadaki yanılgı gölgelere gözlerini kapaması fakat bu gölgelerin ardındaki asıl gerçekliğe gözlerini açması olarak yorumlar. Yeni Platoncu yaklaşım burada Eshab-ı Kehf kıssası ile açıklanmaya çalışılmıştır. Onlar sağa sola çevirilseler de, uykularına devam ederler. Yani dünyevi işlerle uğraşsalar da hayattan kopmuşlardır. Zamanın uzunluğu kısalığı gibi konular, dünyevi ve gerçekliği yansıtmayan olgulardır. Eshab-ı Kehf'e nasıl uyudukları üç yüzyıl bir an gibi geldiyse bu yoldaki biri içinde durum böyledir.
Güven pahalı bir mülktür elbette... Bu yüzden herkeste bulunmuyor. Mevlana'nın da işaret ettiği gibi insanın serveti dürüstlüğü ve güvenilirliği olmalı...
Meclis-i Meşâyıh öncesi Konya Âsitânesi’ne atamalar Şeyhülislamlık makamının padişaha sunduğu ismin sadır olan fermanla onaylanması sonucunda gerçekleşmekteydi. Meclis-i Meşâyıh sonrası dönemde de bu durum değişmemiş ve âsitâneye atama fermanla yapılmıştır. Bu dönemde yirmi üç Mevlevî şeyhi, Konya Âsitânesi’ne Fahreddin Efendi’nin tayini için padişaha imzalı bir telgraf göndermişler, bu talepleri padişah tarafından da onaylanmıştır. Mevlevî tekkelerine yapılan atamalarda Konya Âsitâne postnişini söz sahibi iken, Âsitâne’ye seçilecek olan şeyhin seçiminde diğer Mevlevihâne postnişinlerinin istekleri de dikkate alınmıştır. Özetlersek; Âsitâne şeyhinin seçiminde Meclis-i Meşâyıh’ın hiçbir dahli olmadığı, sürecin Şeyhülislamlık makamı, Evkâf Nezâreti ve Sadaret arasında geliştiği görülmektedir.