Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Rüveyda Yavuz

Rüveyda Yavuz
@hz_insan
Teolog
30 okur puanı
Temmuz 2017 tarihinde katıldı
Gökyüzü yeniden maviye dönecek elbet… Hayaller kurulacak yine ve kavanozlara reçeller, Açılacak pencereler sonra yufkalar, sandık sandık çeyizler… Yine duyulacak çocukların cıvıltıları. Belki yakın belki uzak… Aminler sürüldükçe yüze, felah bulacak yürekler… Hiç ısınmamış gibi üşüdüğümüz Şubat değdi mi toprağa Elbet filizlenecek bahar elbet şakıyacak kuşlar…
Reklam
herhangi birinin notları
''İnsanlarla insanlaşıyorum. Onların sağlamasını yapmak, yanlış bir hesabı doğrulamak için yaptığım dört işleme benzemiyor.''

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
herhangi birinin notları
"Bu günlük tutma işi başımı döndürüyor. Gideni tutmak da neyin nesidir? Seni bırakıp gideni tekrar tekrar tartmak, ne saçma bir mizandır. Yine de kendime tutkum yüzünden elim işlemeye devam ediyor."
Yaşamak Mı Zor Çince Mi?
bıraksalar anlatacağım merak ettiğim neydi açlar, sevdalılar ve canı sıkılanlarla büyük büyük merak ederken çocuklar neyi hakkımda yanlış bilgi sahibi halk ve ikide bir savaş çıkaran insanlık sözlüğe bakarak anlayamaz beni
Reklam
Türküler bizi yaprak yaprak bağlayan bu ağaca...
“Dağlar Yeşil Boyandı Kim Yattı Kim Uyandı Kalbime Ateş Düştü İçinde Yar Da Yandı Su Serptim Ateş Sönsün Serptiğim Su Da Yandı...” (Abdülvahid Küzecioğlu)
Seksenlerde bir sokak şemsiyesinin altında kaybetmezdik bakışlarımızı bir Eyüp sabahında O zamanlar yoktuk bu göğün altında sahi ama bu konumuz dışı Hatırladıklarımı değişmek isterdim bir avuç buğdaya belki, birlikte eğilirdik Bu unutamama arzusu neydi ki? Gide gele aşındırdık satırları, her yanım her anım silgi izleri Uçmayasıca bir kalp bu sorma gitsin Sorumsuz pazar sabahlarına bırakıveriyor bulutlar ağır yüklerini Bir gün geçti sonra bir gün daha Mektuplar yorgun, postacılara gönül koydu ve kendilerini yakıp kül etti gördüm İnanmadılar tam o gün ben işte o gün vardım yağmurlara sorun Sonu gelmeyen bir kitap yazdım okumaya yetmeyeceğini nefesimin Biliyordum Gün oldu mevsim değişti -Bir gün mevsim değişir garip- Değişik çiçekler sardım yaralarına minik bir çocuğun Uyanmak istemedim o gün rüyaysa eğer sarı saçları umuttu, değilse bitmişti az evvel, bir çiçek daha aradım durdum Böyle böyle nefes aldık, gök yine yükünü yük etti acemi yolculara Bazen acemiydik Bazen yolculardık Böyle böyle nefes aldık.
“Payıma düşen toprak parçası Senin de payına düşer. Ayrılık gayrılık yok, Ölüm nefesinde nasıl olsa...”
Tatsız bir yola çıkış bu. Yorgunlukları geride bırakmak tasasızca bulutları izlemek bir yana ağır bir yük kalbimde. Şimdi diyorum, şimdi uzun bir yol iyi gider; tam da olmam gereken yerdeyim. Camdan yağmur damlaları süzülmüyor gözlerimde de yaş yok aslında. Ağustos başları ve yirmili yaşlarımda olmama rağmen nedir bu üzerimdeki karanlık? Yanımda oturan atmışlı yaşlardaki teyzenin kahvesini açıyorum bahaneyle birkaç cümle kuruyoruz o kadar. Birazdan -bilet alırken başka bir teyzenin söylediği tatlılıkla- 'hüviyet' kontrolü yapılacak ve son birkaç cümlemizi de orada sarfedecegiz. Ne kadar da tarafını ortaya koyan ve seni taraf olmaya zorlayan sözcükler diye düşünsem de neden sonra bu dusuncelerden sıyrılıp bulutlara dalıyorum, ne kaplumbağa var ne belli bir yüz. Bugün gökyüzü dağınık. Dağınık ve bir o kadar güzel. Aleladelikte aramalı ya mucizeleri iste öyle bir mucize. Derin bir iç çekip şürediyorum içimden. Âh içinden bu geçenler insanın ve yine âh içinden geçemeyenler insanın. Birikiyorlar daima. Fakat su birikintisi değil ki biraz güneş açınca uçup gitsin. Tüm kırgınlıkları silsem sinemden silsem de sabah meltemleri doluverse içime.. Gönülleri tel bilen kuşların gözlerinden yolları yâr bilen seyyahların ellerinden öperim.
“Ve benim için şiir yazmak onun gözlerindeki o kocaman, kara acıdan bir çeşit özür dileme biçimi...”