"Anılar kitaplardan başka hiçbir şeye bu kadar kolay yapışmaz."
"Yolculukta yanına bir kitap alırsan," demişti babası sandığına ilk kitabı koyarken. "Çok garip bir şey olur. Kitap, yaşadığın her şeyi içine çekmeye başlar. Kitabı sonraları yalnızca açman yeterli olacak, bir anda seni, o kitabı ilk okuduğun yere götürecek. Okuduğun ilk sözcüklerle her şey geri dönecek: Görüntüler, kokular, kitabı okurken yediğin dondurmanın tadı... İnan bana, kitaplar sineklerin yapıştığı kağıt gibidir. Anılar kitaplardan başka hiçbir şeye bu kadar kolay yapışmaz."
Dul’un hemen ardından Dul Ölümsüz Eş Arıyor’u okumaya başladım. Açıkçası Dul’u okurken olduğu gibi etkilenmedim. Bunun sebebinin Fournier’nin Sylvie’nin ağzından konuşması olduğunu düşünüyorum. Dul beni çok etkilemişti çünkü Fournier’nin pişmanlığını, berbat bir insan olduğu için duyduğu üzüntüyü artık Sylvie ile paylaşamayacağını bilmek beni mutlu etmişti. Benimki de hastalıklı… Bu defa sanki muhatabı karşısında. Bu yüzden de hisleri beni ikna etmiyor. Dul’un bir uzantısı olarak değerlendirebileceğim bir kitap olmuş. Komik, eğlenceli… Yazarın eşiyle ilişkisi, Dul itibarıyla, benim fazlaca içselleştirdiğim bir ilişki oldu. Bu yüzden kendimi okur koltuğunda tutmakta zorlanıyor, mevzuya bir taraf gibi yaklaşıyorum. Fournier… Ne kadar aksini iddia etsen de içinin soğumaya başladığı hissediliyor. Ve senin için kesinlikle aksini dilerdim.