Şiirle pek aram yok, İran Edebiyatı ise pek ilgimi çekmemişti şimdiye kadar. Derken, “Esir Kuşun Şarkısı” ile tanıştım. Benim için öncesinde yalnızca bir isim olan Fürruğ Ferruzad’ın hayatının kaleme alındığı kitabı okuduktan sonra kendimi Ferruhzad’ın şiirlerini okurken buldum.
İran’ın önce modernleştiği, ancak sonrasında sıkı yönetim sonrasında özgürlüklerin yok olduğu dönemlerde, bir akıl hastanesinde kadınların şarkı söyledikleri, şiir yazdıkları gerekçesiyle elektroşok “tedavisi” uygulandığı bir coğrafya’da; cesur, dimdik ve yalnızca kendi hayallerinin peşinden koşan bir kadın Ferruhzad. Önce aşkının, ardından ailesini bırakmak pahasına şiirin peşinden koşmuş, bu uğurda iffetsizlikle, delilikle suçlanmış ama bir an olsun yılmamış bir kadın. Önce kitap, ardından
bende uyandırdığı merakla okuduğum onca yazı sonrasında, Ferruhzad’ın otuz altı yaşındaki şüpheli ölümü, otuz altı yıllık kısacık bir hayatın ne kadar cesurca yaşanabileceğinin kanıtı. Tıpkı kendisinin de dediği gibi, “Kuş ölür, sen uçuşu hatırla…”