Derimiz büyük ve boş bir sayfadır; bedenimizse bir kitap. Zaman, hikâyesini giderek yüzlerimize, kollarımıza, karınlarımıza, organlarımıza, bacaklarımıza yazar.
Gerçek gereksinimlerimiz konusunda bu kadar az sey biliyor olmamız biraz da, çevremizdekilerin, Epikuros'un deyişiyle, "içi boş fikirler"inden kaynaklanıyor. Bu içi boş fikirler, gereksinimlerimizin doğal önceliklerini yansıtmıyor; tersine lüksü ve zenginliği dostluğun, özgürlüğün ve düşüncelerin önüne koyuyor. Bunların oluşumu bir rastlantı değil. Ticari çevrelerin çıkarları doğrultusunda gereksinimlerimiz yeni bir öncelik sırasına sokuluyor. Üretilen malın görüntüsü bize defalarca gösteriliyor; maddi şeyler satılması mümkün olmayan şeylerin yerini tutabilirmiş gibi bir izlenim yaratılıyor. işte "içi boş fikirler" böyle ortaya çıkıyor.
Biz de, satışa sunulan bu yüzeysel nesneler ile gerçek, derinlerde kalmış gereksinimlerimiz arasında bir bağlantı olduğuna inanıyor; kurnazca hazırlanmış bu tuzağa düşüveriyoruz.