Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"çünkü hüzün dediğim zaman aslında demek istediğim şey şu: içimde çiviler, kayalar, kırık camlar ve artık konuşamadığım sözcüklerle dolu olan kara bir delik."
Senin istediğin nedir Bile bile Avcunda sıkıca sakladığın Renkli kırık camlar İki elin kızıl kanda Aç avuçlarını sesini yükselt Gel dirilt değiştir
Reklam
“Kırık camlar üzerinde çıplak ayakla dolaşmak gibiydi.”
Burası cehennemin dünyadaki yeriydi. Kar küresinin kırık camları bu ormanın her yerindeydi. Kırık camlar günün birinde bizi değil, o camları kıranları yaralayacaktı.
Sayfa 50 - İndigo/EylülKitabı okudu
Hâlâ beynimin sinirleri arasında kıvılcımlanıyorsun Hücrelerimin onca ölü ve kayıp duyguları içinden. Umutlar hapishanesinde Ve yaşım üniversiteliye dayanmış iken... Sana en çok sevdalarımda duruca yaşamak yakışıyor. Damarlarını yol bellemişsin gözlerimin, beliriveriyorsun. Yüreğimin onca hücre zarından geçip yaşama tutunabiliyorsa Umutlar hapishanesinde Ve yaşım delikanlılığın çağındaki ilk cevher iken... Bana en çok hatıralara vefa borcu hissetmek yakışıyor. İnsanlara şiir okumak, Aşklaraysa en çok ayrılık yakışıyor.
Sayfa 38 - Flora KitapKitabı okudu
-Sensizlik- Şiiri
Ben kaçtığımda senden Kırık camlar yığılırdı Yüreğime Bağırırdı aşkın neşter yarası Darboğazlarda sıkışmış ...
Sayfa 104 - Göl Kitap YayınlarıKitabı okudu
Reklam
''… ‘Eğlendiniz mi?’ diye sordu Isobel döndüğümde. İlkel bir teknoloji formunun (merdiven) tepesinde durmuş diğer bir ilkel teknoloji formunu (ampul) değiştiriyordu… Yeni ampulü yere düşürdü. Ampul kırıldı. ‘Lanet olsun. Başka ampulümüz yok.’ Başka ampulümüz olmadığı için ağlayacaktı neredeyse. Merdivenden indi… yerdeki cam kırıklarına baktı. ‘Ben hallederim,’ dedim. Gülümsedi, eli elime değdi ve minnettarlığını gösterdi küçük bir hareketle. Sonra hiç beklemediğim bir şey yaptı. Sarıldı, nazikçe, ayaklarımızın altında kırık camlar. Kokusunu içime çektim. Vücuduma değen vücudunun sıcaklığı hoşuma gitti. İnsan olmanın pathosunu kavradım. Özünde yalnız, ama birliktelik mitine ihtiyaç duyan ölümlü bir varlık olmanın. Arkadaşlar, çocuklar, sevgililer. Cazip bir mitti bu. Kolaylıkla kendinizi kaptırabileceğiniz türden bir mit. …''
Domingo Yayınları
Yusufun gömleğinin üzerindeki kan, içinin yaralarını hatırlatmalı sana. Gömleği kanlanan yaralıdır unutma. Gömlek değildir kanayan .Senin yaralarından sızıyor gömleğe kan.Kanıyorsun sürekli .Kırık camlar üzerinde yürüyorsun , farkında değilsin. Ölmeye yatırmışlar seni ; bilmiyorsun . Kan[dırma]lar  içinde kalmışsın, görmüyorsun .
Acı önemli değil, acı bir şey değil. Evler yaşamıyor, sokaklar kimsesiz kedilerle dolu. Çöpler toplanmıyor. Çoktandır gökkuşağı görülmedi. Mezarlıklar tez zamanda kuruyup sararacak fidanların dikildiği parklara dönüşüyor hızla. Gece bekçilerinin hepsi emekli edildi. Yirmi yaş dişleri çıkmıyor artık. Bütün camlar buzlu. Sözcükler kırık dökük. Yakında. Buzul çağı.
Sayfa 153Kitabı okudu
Hayal kırıklığını bilir misiniz? Hani kırık camlar arasında kalmış,parçalanmış umut kırıntıları…Hayallerin gitmekten korktuğu bitiş noktaları…Bir bitiş noktasıdır hayal kırıntıları.
Sayfa 56 - Kitapyurdu YayıncılıkKitabı okudu
Reklam
Bu taşranın nahif gecesi o zamandan beri hiç suça eğilim göstermeden bir köşede oturup kalmış ve insanın ufalanıp gidişini görmemek için icat ettiği karanlığa sarınmıştı. Şurası kesindir ki ak keçilerin yeşil yamaçtan indiğini hiç görmemiş ve Ekber'in keçilerle oynarken bile içinden geçtiği yoksunluğu bilmemiştir. Bir sigara yakıp karanlığına üfledim dumanı. Salı ziyaretini anlattığı sayfaya döndüm. "O dedeyi orada bıraktık, askerler daha çok kızdılar, herkese bağırdılar, anneme de bağırdılar, sonra karanlık, pis kokan yerlerden geçtik, yanımızda lastik değnek tutan bir asker vardı, çok korkuyordum, annemin de tuttuğum eli terlemişti, küçük bir yere girdik, camlar vardı önümüzde, sonra karşıda da camlar vardı ve annem bir telefonla karşıdaki adamla konuştu, adam yalandan güldü, el salladı, annem babana el sallasana dedi, adama el salladım, sonra asker bizi dışarı götürdü, dedeme sordum, sen niye gelmedin dedim, gözleri doldu, benim soyadım başkaymış dedi, beni kucağına alıp kahveye götürdü, giderken çeşmede elini yüzünü yıkadı, bakkaldan şeker aldı," diye yazmıştı defterin burasına, ilkokul yazısıyla. Belki üç-dört yaşında, babasını ilk ziyaret ettikleri günü. Ceren Teyze, daha önce de kucağında birkaç kez götürdüğünü anlatmıştı oysa.
Sayfa 133 - YükKitabı okudu
"Ev bahçenin dibinde beli bükük, ufalmış, yer yer dökülmüş sıvalarıyla harap duruyor. Camlar kasvetli ve karanlık.Yıllardır boyanmamış doğramalar çürümüş. Çoşkuyla çatıya tırmanan çan çiçeği kurumuş. Geçmiş yılların izleri, yoksulluk, bırakılmışlık var her yanda. Odamın penceresindeki kırık cama gerilmiş naylon bile yıpranıp bozarmış. Ölmüş her şey, yaşamasız. Eski yazların hanımeli kokulu nefesi duyulmuyor havada. "
Sayfa 51 - EpsilonKitabı okudu
354 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.